Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
14.11.2024

20.03.2018

ARZ TALEP DENGESİ VE FINDIK

Ekonomide fiyatlar ARZ-TALEP dengesine göre oluşur. Bu serbest piyasada mal ve hizmetlerin fiyatlarının oluşmasında olmazsa olmaz çok basit bir ekonomi kuralıdır. Buna bir itirazınız varsa bu yazıyı hiç okumanıza gerek yok, vazgeçin okumaktan, zamanınızı boşuna harcamayın derim.

Ekonominin bu kuralını aslında ekonomi bilgisi olsun olmasın herkes bilir ve günlük hayatında da yaşar ve görür. Köylü Mehmet Ağam da bilir, çaycı Sultan Hanım da bilir, köyünde bağında bahçesinde el emeği yetiştirdiği ürününü, sakarcasını, melocanını, yumurtasını, bahçe tirmitini satmak için haftada bir ürününü semt pazarına getiren Fatma teyzem de bilir. Bizim o sütlü bahçe tirmitleri ilk çıktıklarında veya hamsi piyasada çok az olduğunda fiyatı 20-30 lirayı bulur, ama pazarda tirmit veya hamsi bollaşınca fiyatı da 3-5 liraya kadar düşer. Eğer dağ taş tirmit dolu olsa çarşıda satılmaz ve bir kuruş bile etmez. Hiç unutmam, üniversitede ekonomi dersinde Onur Kumbaracıbaşı hocamız “eğer dere kenarlarındaki bütün çakıl taşları altın olsaydı altının hiçbir değeri olmazdı” örneğini vermişti arz talep konusunu anlatırken.

Gelelim sadede. Efendim, fındık da, fıstık da, çay da, domates de aynı zamanda bir sanayi ürünüdür, yani fabrikada işlenmek ve mamul haline getirilip tüketicinin kullanımına sunulmak üzere kullanılan bir hammaddedir ve fiyatı da piyasada ne kadar çok bulunduğuna ve ne kadar çok talep edildiğine bağlıdır. Siz zorlama birtakım tedbirlerle ve spekülatif hareketlerle bu fiyatı değiştiremezsiniz. Veya çok az oynayabilirsiniz bu fiyatlarla ve fiyatlar eninde sonunda belli bir yere oturur. Dünyada harcanan yani alıcı/sanayici tarafından hammadde olarak alınan ve tüketici tarafından alınıp tüketilen toplam fındık miktarı yani talep bellidir, günümüz istatistik verileri ile bunu kolayca öğrenmek mümkündür ve zaten bu da bilinir. 2014 yılında don nedeniyle fındık arzı, talep edilen miktarın çok altına düşünce fındık 20 liraları buldu. Yani arz düştü talep arttı, fiyat da arttı. Çünkü imalatçılar ve sanayiciler kendi piyasalarında var olabilmek için üreticinin elindeki fındığı alma yarışına girdiler ve bu da fiyatları yükseltti. Bir başka sene fındık talebin çok üzerine çıkınca sanayiciler de nasıl olsa piyasa fındık dolu, üreticiye ne fiyat verirsek verelim satmak zorunda deyip, fiyatı bu defa aşağıya çektiler. Çünkü nasıl olsa arz çok fazla ve piyasada talebin çok üzerinde fındık olduğunu onlar çok iyi biliyorlar.

Bizim üreticimiz için asıl büyük tehlike başka. Dünyada Türkiye’den başka birçok ülkede fındık dikildi ve Güney Amerika’sından, Kafkasya’ya ve Çin’e kadar dünya fındık bahçeleri ile dolmaya başladı. Uydulardan görünüyor hepsi. Yani dünya piyasasındaki fındık arzı, hocamızın verdiği dere kenarındaki çakıl taşı misali talebin çok çok üzerine doğru gitmekte her yıl. Üstelik şu anda 2 doların üzerinde seyreden fındık fiyatı bu ülkelerdeki üretici için çok iyi bir kazanç sayılmaktadır. Şimdi bir de bahçelerde fındık verimini artırmak ve dönüm başına daha fazla fındık almak için uygulanan sistemlerle ve örnek bahçelerle bu fındık arzının daha da artırılmaya çalışılmakta olduğunu görmekteyiz. Aslında her arzı artırma çabası, aynı zamanda madalyonun öbür tarafında fiyatı düşürme çabasıdır. Siz ya arzın üstünde talep yaratacaksınız, yani yeni pazarlar bulacaksınız fındığınızı satmak için veya fazla fındığı başka usüllerde harcayacaksınız. Ya da, kimse kusura bakmasın, fazlasını yok edeceksiniz veya devlet fazla fındığı alıp askeriyeye, vatandaşa, kurumlara, okullara dağıtıp tüketilmesini sağlayacak. Yani her yıl rekolte tesbit edildikten sonra talep fazlası fındık bir şekilde piyasadan çekilecek. Burada karşımıza tabi ki domates, karpuz, patates üreticisi çıkacak ve onlar da devletten aynı şeyi isteyecek, haklı olarak devlete “biz üvey evlat mıyız, bizim de malımızı alın” diyeceklerdir.

Burada elbette ki kısa vadeli, uzun vadeli bir takım tedbirlerden bahsedebilirsiniz, zaten bahsediliyor da. Verimi artırma çabalarından tutun, lisanslı depoculuğa, devlet müdahalesinden tutun kooperatif sisteminin doğru dürüst uygulanmasına kadar çok şeyler söyleyebilirsiniz ve söylenmekte de. Piyasadaki birkaç alıcının spekülatif oyunlarından da bahsedebilirsiniz bıkmadan usanmadan. Her gün mevcut iktidarlara da saydırıp döktürebilirsiniz. Böyle de oluyor zaten. Bazen bunlar kısa vadede geçici sonuçlar da verebilir ama bütün bunlar maalesef ekonominin olmazsa olmaz kurallarını asla değiştirmezler ve su eninde sonunda yine kendi mecrasında akar.