22.12.2019
Ajda Pekkan “Aman petrol, canım petrol, artık sana sana muhtacım petrol” derken amacı neydi bilmiyorum ama, şimdi petrolün her yere karanlık, her yere acı, her yere gözyaşı getirdiği inkar edilemeyecek bir gerçek ne yazık ki. Ortadoğu’daki vahşi dalaşı her akşam televizyon ekranlarında izlerken, bir damla petrolün, bir damla kandan ve bir damla gözyaşından daha değerli olduğuna hiçbir şey yapamadan şahit olmak sanki sıradan bir durummuş gibi geliyor bize değil mi? Kanıksadık yani bu kanlı vahşeti.
Kanla karışan kara petrolün kararttığı hayatları bir dizi film gibi ekranlarda izlerken, bir gün Ortadoğu’da, bir gün Venezüella’da, bir gün Doğu Akdeniz’de, bir gün dünyanın başka köşesinde sahneleri çekilen bölümleriyle filmin yönetmeninin de pişkin pişkin sırıtarak barış barış diye bağırıp dünyaya nizamat vermesine ne demeli.
Gözyaşı ve kanla karışık kapkara akan petrol... Keşke muhtaç olmasaydık.
Ajda şarkısında “Sen gelince sanki bir güneş doğdu/Aydınlık günüm gecem artık çok güzel hayat/ Sanki herşey birden bambaşka oldu/ Sensiz ne kadar zormuş meğer ne güçmüş hayat” sözleriyle petrole yaptığı güzellemeyi dinlerken aklımıza hiç onun kararttığı hayatlar geldi mi acaba. Gelmedi tabi ki. Aklımızdaki sadece birkaç puan kazanmaktı ekran başındaki yarışmayı izlerken. Biz o yarışmayı izlerken kan emici vampirler, Ortadoğu’da vealtında bu sıvının yattığı dünyanın diğer bölgelerindeki bu kara sıvıyı kazanmak için yırtındıkları gibi.
Arabamızın kontağını açtığımızda ve gaza bastığımızda, havaya yayılan eksozün içinde buharlaşmış Suriye’deki, Irak’taki insanların “KAN”ının da olduğunun farkında mıyız acaba. Yarın yaratan bunların hesabını bize sormayacak mı sanıyoruz. Ne yapıyoruz Amerikalısı, Rusu, İngilizi, Fransızı binlerce mil uzaktan gelip komşularımızın kanı üzerine Ortadoğu’da, Suriye’de, Irakta, Doğu Akdeniz’de bu kara sıvıya kan karıştırırken. Bu kanlı sıvıyı arabamızın deposundan eksik etmeyelim ama dökülen kanların hesabını zalimlerden soralım diye biri çıktığında da aman bu kan ve gözyaşı bize bulaşmasın diye başımızı kuma gömüp ortalıktan arazi olmaya çalışalım. Yani ne işimiz var Suriye’de, ne işimiz var Irakta, ne işimiz var Doğu Akdeniz’de, ne işimiz var Libya’da öyle mi? Ortadoğu’da Dünyanın dört bir yanından gelmiş insanlar kan döküyor, Irak, Libya, Mısır ve Suriye’de. Ülkelerinin insanlarına Petrolün nimetini, kan ve gözyaşı olarak yediriyorlar.
Filmin yönetmeni de ta dünyanın öbür ucundan gelerek oralarda yeni bölümler çekip ekranlarda gözümüze sokuyor. Yüce Yaratan öbür dünyada “zalimler bu haksız kanı dökerken sen ne yaptın” diye sorduğunda da “ bastım arabamın kontağına, otomobil uçar gider, ömrüm gibi geçer gider” şarkısını söylüyordum dersin o zaman. Tabi inancın varsa. Sorun da burada zaten. İnanç meselesi her şey. Zulümle mücadele, inanca dayanır çünkü.
Kara petrol için kan ve gözyaşı dökmeyi hiçbir zaman önemsemeyen ABD’nin ikinci dünya savaşından sonraki en acımasız politikalarını izliyoruz ekranlarda. Kandil’de “yerlere sigara bile atmayan çocuklar” diye cici PKK’lı güzellemeleri yapılan solcu, sosyalist ve anti emperyalist PKK/YPG ve onların kravatlı temsilcileri HDP, emperyalist ABD’den medet umuyor ve Suriye’de onların petrol kuyularının bekçiliğini ve taşeronluğunu yapıyor. Ve biz de yiyoruz bunu.
Bir petrol denizinde yüzen Irak, Libya, Suriye şimdi o denizde boğuluyor. Boğan belli, boğulan belli, taşeronlar belli, izleyen de belli. İzlemeye devam edelim o zaman biz. Çünkü bizim prensibimiz “yurtta da dünyada da barış” nasıl olsa. Petrol dünyanın kara kanıdır. İnsanlığın sonunu getirmektedir. Bir yazarımızın dediği gibi “Petrol, şeytanın pisliğidir”.
“Batsın bu dünya” değil, ama “batsın böyle ekonomi”.