Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
20.09.2024

10.11.2019

Boğazlardan kaybımız ve kanal İstanbul

Karadeniz’e giriş ve çıkış kapısı olan Boğazlardan 40 yıla yakındır milyarlarca dolar kaybediyoruz.  Dünyanın egemen güçleri Doğu Akdeniz’in enerji kaynakları için Kıbrıs’ın da içinde olduğu bu bölgede cirit atarken aslında temel hedef Karadeniz. Bu bölgeyi Rusya’ya bırakmak istemeyen  ABD ve NATO ile Avrupa Birliği Romanya, Bulgaristan ve Ukrayna’yı da yanlarına alarak Karadeniz’in geleceğinde söz sahibi olmak için hamle üstüne hamle yapmaktalar.  Hem Rusya, hem de müttefik batı ile ilişkilerde gelgitler yaşayan Türkiye ise Karadeniz’e kıyıdaş olmanın avantajlarını kullanmak durumunda. Üstelik Boğazlar bizim sınırlarımız içerisinde.  Boğazların geçiş rejimini düzenleyen Montrö’ye göre gemi geçişlerinde boğazlarda uygulanan geçiş ücreti 36 yıla yakındır güncellenmedi.1983 yılında 1 gram altının 2.78 ABD dolarına sabitlenmesinden dolayı kaybımız her geçen yıl artmakta. Dolar ve altın yıldan yıla rekorlar kırarken altın üzerinden belirlenen tahlisiye, fener ve sağlık ücreti adı altında alınan gemi geçiş ücretleri de 36 yıldır aynı. Bugün 1 gram altın 50 dolar civarında iken geçişin 1 gram altın karşılığı 2.78 dolara sabitlenmesinden dolayı ücretlerde değişim yapılamıyor.  Ücretler güncel olmuş olsaydı yılda 2.5 milyar dolar gelir elde edebilecektik. Bu ise 36 yılda 90 milyar dolar civarında kayıp demek. Dilekolay , 90 milyar dolar kayıptan bahsediyoruz.

KANAL İSTANBUL'UN ÖNEMİ

Cebelitarık Boğazı Akdeniz’i Atlas Okyanusu’na bağlıyor ve İspanya  buradan gemi geçişlerinden yılda 10 milyar dolara yakın gelir ediyor.  Panama ise panama kanalından yılda  6 milyardan fazla gelir elde ediyor. Mısır’ı Süveyş Kanalı adeta ihya ediyor ve yıllık gemi geçişlerinden 20 milyar dolardan  fazla  para kazanıyor.

Türkiye ise güya iki ayrı boğaza hükmediyor. Karadeniz , Marmara, Ege üzerinden Akdeniz’e bağlantıyı sağlayan boğazlar bizim sınırlarımız içerisinde ve elde ettiğimiz  gelir  yılda 150 milyon dolar gibi komik rakamlar. Nerdeyse buna sıfır dolar diyebilirsiniz. Basit bir hesapla yılda  bırakın 10’u 20’yi, 5 milyar dolar bile gelir elde edebilseydik  80 yıllık kaybımızın  400 milyar dolar olduğunu söyleyebiliriz.  Bırakın gelir elde etmeyi yılda  50 bin civarındaki çoğu tehlikeli yük taşıyan gemilerin ellerini kollarını sallayarak çoğu zaman da kılavuz kaptan almadan boğazlarımızdan geçerken oluşturdukları tehlike ise cabası. Halen boğazlarımızda ve Marmara’da 30’dan fazla batık gemi hurdası deniz dibinde yatmakta.

Boğazlar rejiminin tabi olduğu 1936 Montrö Boğazlar sözleşmesine göre uluslararası gemiler boğazlardan serbest olarak geçmekte.  1923 tarihli Lozan’da Boğazlar Türkiye’nin egemenliğinde değildi ve Boğazlar askersizleştirilmişti. Montrö’de güya boğazlar Türkiye’nin egemenliğine verildi. Karadeniz’e kıyısı olmayan askeri gemilere bazı kısıtlamalar getirildi  o kadar. Tüm yük Türkiye’nin üzerine bindirildi, ancak boğazlarımıza ne yazık ki serbest  geçiş rejimi getirilerek  Lozan’a göre bazı  iyileştirmeler sağlandı .Sonuçta  BOĞAZLARDAN GEÇİŞ BEDAVA OLDU diyebiliriz.

90’li yılların sonralarında Denizcilik Müsteşarlığının İstanbul Bölge Müdürlüğünü yaptığım sırada hasbelkader Boğazların da statüsünü yakından inceleme fırsatını buldum. Bir süre de Montrö Boğazlar sözleşmesine göre Türkiye’nin hazırladığı Boğazlar Tüzüğü’nün hazırlık komisyonunda görev yaptım. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, sanki kendi bağımızdaki bahçemizdeki düzeni sağlamak gibi düşünebileceğimiz kendi boğazlarımızın işleyişi ile ilgili olan bir tüzüğü hazırlarken maalesef kendimi “boğazlarımız bizim değil de başkasına aitmiş gibi” hissettiğimi söyleyebilirim. Çünkü sanki Boğazlarla ilgili olarak davul bizim boynumuzda tokmak ise başkasının elindeydi. Lozan ve Montrö böyleydi maalesef.

Şimdi İstanbul’a yapılması düşünülen ve Karadeniz’le Marmara’yı bağlayacak olan ikinci bir su yoluolacak olana bu kanal bize ait olacak ve gemi geçiş rejimini tamamen biz düzenleyeceğiz. Yap –işlet-devret modeli ve kamu- özel ortaklığıyla gerçekleştirilecek olan projeye göre, kanal bir süre sonra kendi maliyetini finanse edebilecek.

Bu kadar büyük bir proje elbette dünyaya yön veren güçlerin dikkatini çekecek, pozisyonlarını gözden geçirmesine neden olacaktır. Bu arada bazı çevreler “Montrö Antlaşması ne olacak” demektedirler. Elbette yeni kanalın işletme prosedürleri hazırlanırken MONTRÖ’ye de bakılacaktır. Ancak bu kanal sadece bizimdir ve işletmesi de bize ait olacaktır. Boğazlardan özellikle tanker geçişlerinde güvenlik nedeniyle gecikmeler olmakta bu ise şirketlerin ve ülkelerin bazen milyonlarca dolar kayıplara neden olmaktadır. Bundan en fazla muzdarip olan ülke de Rusya’dır. Beklemeksizin bir an önce boğazları geçmekisteyen gemiler ve tankerler bu kanalı kullanacaktır. Güvenlik nedeniyle Boğazlardan geçişleri Türkiye sınırlandırabilecektir. Burada da yeni kanal devreye girecektir. Bu bakımdan kanal İstanbul aynı zamanda denizlerdeki enerji hatları/tankerleri ferahlatma projesidir de. 

Kanal İstanbul veya bana göre Kanal Karadeniz’i elbette aksattırmak veya  geciktirmek isteyen küresel güçler olacaktır. Tıpkı İstanbul  3. Havalimanı  gibi. Ancak içimizdeki itirazcılar kadar bizi yaralamayacaktır bunlar.

ETİKETLER; boğaz kanal istanbul dolar