Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
20.09.2024

21.03.2020

Korona köye dönüşü zorluyor

İki yıl önce köye dönüş ile ilgili yazdığım bir yazımda söylediklerimi bugün tekrarlamak isterim. Ferdi Tayfur’un bir zamanlar çok meşhur olmuş unutulmaz bir şarkısı vardı.

“Hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadime’nin düğününde halay çekelim”

 Memleket hasreti ile yanıp tutuşan, Alamanya’da,  İstanbul’da köyünden, yurdundan uzakta ekmek peşinde koşan,  modern kentin dertleri ve sıkıntıları ile betonlaşmış yapıları arasında sıkışıp kalanlara hitap eden tam bir “sosyolojik” şarkı.

Allah aşkına nedir bu şehir hastalığı veya şehirde yaşıyor olma hevesi? Altında arabası var, şehre 10 – 15 km uzakta bir köyü var. Ne güzel, atadan dededen kalma bir köy evi, bağı bahçesi de var. Tabiri caizse temiz hava, bol gıda. Ama adam illa da şehirde kibrit kutusu gibi bir apartman dairesine girecek ve güya böylece şehirde “moderen !” yaşamış olacak.

      Şimdi dünyada da memleketimizde de KORONA salgını insanları evlerine hapsetti. Bu salgın bize şehirlerde içiçe,  asansörlü, balkonlu yaşam tarzının mahzurlarını da gösterdi. Şehir hayatında yüzlerce insan dolmuşlarda aynı kirli havayı teneffüs ederek, AVM’lerde, eğlence mekanlarında, marketlerde, kuyruklarda birbirlerine virüs geçirmemek için zorunlu tedbirlere maruz kalmakta. İnsanların birbirlerine bir metreden fazla yaklaşması sakıncalı görülmekte. Televizyonlarda,  birbirlerine birer metre mesafede ellerinde market arabalarıyla uzayan yüzlerce metrelik kuyruklar görüyoruz. Bir küçük virüs insanlara  “birbirlerinize yaklaşmayın, dokunmayın, kucaklaşmayın, uzak durun, yoksa fena ederim sizi” diyor. Yani kısaca kalabalık metropellerde ve şehir hayatında ihtiyaç duyulan tek şey “temiz hava bol gıda”.

Temiz hava deyince de hemen köylerimiz akla geliyor. Bol gıda deyince de.  Ordu, Giresun, Trabzon gibi illerimizde Karadenizli şehir hayatı yaşayan insanımızın büyük bir çoğunluğu bir şekilde köyle bağlantılı. Bir kısmı yazın köylerine çekiliyor, sonra yine şehirlerde sıkışık hayat tarzlarına devam ediyorlar. İsterlerse insanlar köylerindeki imkanları kullanarak, bağını bahçesini, tarlasını kullanarak şehirde para ile aldığı çoğu sebze meyveyi kendisi üretebilir. Sağlık için en önemlisi de temiz hava. O da köylerimizde bol bol var.

        Şehrin stresi, trafik derdi, gürültüsü, gecenin bir saatinde sokaktan gelen bangır bangır bağıran mahalle arası sokak düğününün hoparlöründen çıkan acayip sesler arasında yaşa. Köyünün bütün Allah vergisi imkanlarını bırak,  pazarda köy sütü, yoğurdu, yumurtası, “pancar petek” peşinde koş. Bir bağ maydanozu, naneyi köyde harmanın bir köşesine atsan bedavadan alıp yemek varken çarşıdan bir ekmek parasını vererek al ye. Parayı dolmuşlarda, kahvelerde harca, sonra da ben geçinemiyorum diye bir de feryat figan ağla.

Büyükşehir olmanın gereği her yer artık belediye hizmet bölgesi içerisinde ve yol, su, elektrik, çöp sorunu gibi temel yaşam standartları da artık daha hızlı ve yaygın bir şekilde halledilmeye çalışılıyor ve gün geçtikçe sorunlar da çözülüyor. Burada büyükşehir belediyesine de elbetteki önemli görevler düşmektedir: Şehir ve ilçelere yığılmayı önlemek için gerekli altyapı ve en önemlisi ulaşım sorunlarını halletmek. Ring halinde düzenli dolmuş veya toplu ulaşım imkanlarına ağırlık vererek köy/mahallede yaşamayı teşvik etmek.  Kalabalıklaşan şehirlerin trafik vb. altyapı sorunlarından kaynaklanan sıkıntıları azaltmak için bu tür teşviklere ağırlık vermek.

Hiç olmazsa emekli olmuş,  tabiri caizse artık “çelik çocuk derdi” kalmamış insanlarımız veya şehre/ilçelerine yakın dolmuş ve araç sorunu olmayan insanlarımız bari o güzelim köylerine, baba ocaklarına, bağlarına bahçelerine, köy evlerine dönsünler. Çoğu temel ihtiyaçlarını bağ bahçelerinden karşılayacakları gibi sağlıklı bir yaşam için de önemli bir adım atmış olacaklardır.

       Kentten köye dönüşü cazip hale getirmek, işsizliği azaltmak,  nüfusun şehirde yığılmasının önüne geçmek, tarım ve hayvancılığı güçlendirmek için devletin bir sürü proje desteği de var. Tersine göçü hızlandırmak için  ‘genç çiftçi’, ‘300 koyun’, ‘düve desteği’ ve ‘üniversiteli çiftçi’ gibi projeler hayata geçirildi. Bunlardan da istifa etmekte de mümkün.

KORONA salgını bize gösterdi ki sağlık için temiz hava,  kalabalık yaşam tarzından uzak durmak, temiz bir hayat, sağlıklı gıda ve doğal beslenme önemli. Bu imkan ise en güzelşekliyle köylerimizde var. Bu imkana sahip olan insanlarımız için bu bir şans. Bu şansı iyi kullanarak ve bu salgın illetini de fırsat bilerek köylerimizin imkanlarını daha iyi kullanmamız gerekiyor.

        Sözümüz, ekmek parası veya geçim için yurt dışı veya il dışında bulunmak zorunda olan  hemşerilerimize değil. Eminim onlar  “Fadime’nin düğününde halay çekmek” için değilse bile, davullu zurnalı, keşkekli, yahnili köy düğünlerini epey özlüyorlardır.

Ama zorunlu olmadığı halde şehirlere tıkılmış insanlarımıza Ferdi Tayfur’ca diyorum ki;

Hadi gelin köyümüze geri dönelim.

Biz koronadan değil, korona bizden korksun o zaman….

 

 

ETİKETLER; korona üretim köy