Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
10.11.2024
21.09.2019
TÜİK’in yaşam koşulları ile ilgili verilerine göre Türkiye’de herhangi bir okul bitirmeyenlerin %23.6’sı, lise ve dengi okul mezunlarının %5.8’i, üniversite mezunlarının ise %2’si yoksul durumda. Yani anlayacağınız ne kadar tahsil o kadar refahmış. Okumaya devam yani…
Türkiye’de gelir dağılımı yıllar geçse de hep aynı. Değişen bir şey yok. Nüfusun %90’ı gelirin yaklaşık üçte birini, kalan %10’u ise üçte ikisini alıyor. A partisi veya B partisi fark etmiyor, tablo hep aynı. Dünya ortalaması da aşağı yukarı böyle sayılır. En iyisi fakirlikte eşitlik deyip gomonist mi olsak ne yapsak…
Konut kredisi faizlerinin düşmesiyle birlikte konut satışları da artmaya başladı tekrar. Bu yüksek faiz her sektörün belalısı adeta. Vurup kırıp geçiyor. Avrupa ülkelerinde faiz sıfıra yakın. 2’ler, 3’ler düzeyinde. Hatta yanlış okumadıysam Japonya’da eksi. Yani bankaya 100 lira yatırıyorsun, bir yıl sonra mesela 95 lira olarak geri alıyorsun. Parayı tasarrufa değil tüketime yönlendiriyor devlet. Yani hane halkı ne kadar harcama yaparsa, ekonomi de o kadar hareketlenir ve üretim artar . En iyisi bırakalım şu faiz işini, sıfırlayalım gitsin biz de .
Ülkemizdeki kadar makam arabası, resmi araba, kırmızı veya siyah plaka alışkanlığı veya hastalığı başka hiçbir ülkede yok. Müdür mü oldun, başkan mı oldun veya olmak mı istiyorsun. Aklında hemen bineceğin kırmızı veya siyah plakalı siyah siyah arabalar var. Birileri kapıyı açacak, sen arka koltuğa binecen, şöyle havalı bir edayla da etrafa bakacan, Vatandaşa da el sallayacan ki mütevazi de görünecen. Sonra da makamlar, mevkiler gidipde dolmuşa binmeye başlayınca kalp rahatsızlıkları başlayacak. En iyisi şu makam aracı işine bir son vermek. Ne yapıp edip devlet bu işe artık bir el atsa da hep kaldırsa şu makam aracı işini. Görev gereği gidilecek yerler için maaşlara yol harcırahı, benzin parası v.b. ek ücret koyalım. Devlet de çok büyük bir yükten ve masraftan kurtulsun. Ama zor biraz, bizim genlerimizde var çünkü makam aracı hastalığı.
Madem üretim ekonomi için çok önemli, o zaman üretimi artıracak en büyük yöntem tüketim olduğuna göre tasarrufu değil tüketimi teşvik edici tedbirler almak gerekiyor. Bazı ekonomistler bunu hararetle desteklemektedirler. Tasarruf değil harcama canlı tutar ekonomiyi. Yastık altı ölü paradır. Yani çalışana, emekliye daha çok zam ve para vermek demek aslında ülkede üretimi artırmak demek değil mi. Bayramda aldığı fazladan 1000 liraları ne yaptı emekli. Bir ihtiyacını gördü . Kurban aldı. Beyaz eşya aldı . Elbise aldı. Ayakkabı aldı . Marketten alışveriş yaptı. Alınan her ürünün yerine yenisini koymak için üretici de daha fazla mal üretti. Yani bir yerde emekliye verilen para sanayiciye teşvik olarak döndü. İşçiye, memura, emekliye, çalışana verilen zam veya fazla para aslında esnafa da verilen bir teşviktir aynı zamanda. Hükümet bir bütçe döneminde yatırım harcamalarını durdursa ve tüm bütçe gelirlerini çalışanlara verse ülke ekonomisi de o miktarda hareketlenip üretim de o derece artmaz mı. Denemeye değer.
Önümde bir gazete küpürü. Cumhuriyet gazetesi. 12 Nisan 1946 tarihli. “Karadeniz Bölgesinde bazı köyler feci durumda. Yiyecek kifayetsizliği yüzünden Samsun’a yüzlerce köylü iltica etti. Hükümetin acil tedbirler alması, köylere yiyecek göndermesi, Ziraat bankasının da köylülere yardımda bulunması bekleniyor”. Yani açlıktan köylerden kaçan Karadenizli. Bundan daha 70 yıl önceden bahsediyoruz. Çok eski değil. Cumhuriyetin üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçmiş. Karadenizli geçmişi unutmasın derim…
Zaman zaman medyada ve özellikle sosyal medyada doğru bilinen yanlışlar, yanlış bilinen doğrular epey yer tutar. Bizler de nakarat şeklinde bunları tekrar eder gideriz. Türkiye’nin tarımda çok kötüye gittiği, sebze ve meyve üretiminde bir Hollanda kadar bile olamadığı gibi yanlış bilgiler dolaşır durur, çoğu insanımız da buna inanır. Rahmetli Çetin Altan’ın deyimiyle öyle enseyi karatmaya hiç gerek yok. Tarımla ilgili olarak ülkemiz hakkında bildiğimiz, duyduğumuz şeylerin çoğu yanlış, hatta kasıtlı . Alın size Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ( FAO)’nun son raporu. Rapora göre dünya yaş sebze üreticisi ülkeler sıralamasında Türkiye ilk 20 ülke arasında Çin, Hindistan, ABD’nin ardından 4. sırada. Yanlış duymadınız 4. Sırada. Mısır, Rusya, İtalya, Japonya, İran gibi ülkelerin önünde. Hollanda, Almanya, Belçika ve diğer Avrupa ülkeleri ilk 20’de bile değil. Yani ülkemiz yaş sebze ve meyve deposu adeta . Pazara gidin, envai çeşit sebze ve meyveyi çok ucuza bulabilirsiniz. Ülkemiz olmasa Rusya domatese hasret kalır. Buradaki sorun bu bolluğumuzu pazarlayıp paraya çeviremeyişimizde. Ancak madalyonun öbür yüzü ise, paraya çevirebilsek yani ihracatı daha fazla artırsak bu defa biz sofrada bunları pahalıya yeriz. Patates ve soğan birkaç ay depolarda bitince ülkeyi ayağa kaldırdık . Şimdi ise patatesin pazarda 25 kilosu 20 lira. Tüketici olan bizler için iyi, üreten köylü için ise kötü bir durum. Üreten köylü ne kazanıyor ki bu fiyatlarla. İşin doğrusu ise hem üretici hem tüketicinin memnun olduğu bir fiyat politikasını tutturabilmek .