Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
20.09.2024

12.07.2018

AİLE ŞİRKETLERİNE DE ANAYASA LAZIM

Türkiye’de şirketlerin %95’i aile şirketi. KOBİ’lerde bu oran daha da yüksek. Nerdeyse tamamı aile şirketi. Aslında bu dünyada da böyle. ABD’de bu oran %90 ve en büyük 500 şirketin %35’i aile şirketi. Bu oran İtalya’da %43, Fransa’da %26, Almanya’da %17. Ancak dünyadan farkımız, onların, şirketlerinde profesyonel yöneticiliği ve kurumsallığı uyguluyor olmaları, bizde ise şirket deyince akla sadece “PATRON ”un gelmesi ve bir türlü kurumsallık kavramının özümsenememesi, şirketlerde profesyonelce yönetim anlayışının olmaması.

Bir zamanların unutulmaz televizyon dizisi DALLAS’ı hepimiz biliriz. Yüving ailesi, aralarındaki her türlü entrika, çıkar hesapları ve mücadelelere rağmen sahip oldukları dev petrol şirketiyle dünyaya hükmetmeye devam ediyorlardı. Gerçekte de bu böyle ve dünyayı yöneten büyük aile şirketlerinin en büyük özellikleri de kurumsal yapılarıyla profesyonelce yönetilmeleri ve bunun neticesinde de batmadan yüzyıllar sürerek kuşaklara devrediliyor olmaları. Bu kurumsal yapılarıyla meşhur Rotschild ve Rockefeller aileleri dünyayı on yıllardır yönetmeye devam ediyorlar.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de aile şirketlerinin ortalama ömrü 25 yıl. Bu aile şirketlerinin ancak %30’u ikinci kuşağa, %12’si üçüncü kuşağa geçiyor. Dördüncü kuşağa geçenlerin oranı ise sadece %3. Sonrası ise dağılma ve yok olma, müstakilen kurulan şirketler ve küçülerek yola devam etme arzusuyla oluşan küçük olsun benim olsun mantığıyla eldeki büyük gücün kaybedilmesi.

Aile şirketlerinin mantığı bölünmeden sermaye birikimiyle büyümek. Ancak aile içi ve şirket içi sorunlar maalesef Türkiye’de nice şirketin kaybolmasına neden olmakta.

Bu hemen hemen bütün bölgelerimizde böyle. Önceleri Karadeniz bölgesi için konuyu araştırmak istediğimde gördüm ki durum Türkiye’nin bütün bölgelerinde aynı. İstanbul’da da böyle, Karadeniz’de de Güney’de de aynısı. Şirketleri sıfır noktasına getiren, bölen ve parçalayan aslında ailenin bizzat kendisi. İkinci ve üçüncü kuşaktan sonra şirket odalarında konuşulan aile içi kavgalar, hırslar, geçimsizlikler ve aile içi harcamaların dedikoduları. Sonra bir yazarımızın söylediği gibi “eltiler devreye girdi mertlik bozuldu , (pardon ) şirket bozuldu” hikâyesi…

Yeni genç nesil elbette ki daha enerjik, yenilikleri daha iyi takip etmekte, eğitimi daha iyi, farklı ve yaratıcı düşünmeye çalışmaktalar, ancak aile büyükleriyle yaşadıkları kuşak kültüründen kaynaklanan en küçük bir sorunda ise küsüp gitmeye müsaitler. Bu da şirketin idamesinde sorun yaratmakta.

Günümüzde eğer bir şirket büyümek, ayakta kalmak ve yeni yatırımlarla çağın gelişmelerine ayak uydurmak istiyorsa, mutlaka bir misyonu ve vizyonu olmalı, bu misyon ve vizyona uygun, bölünme, hisse dağıtımı, yeni yatırımların tercihi, finansal konular gibi konularda uygulayacağı aile-iş ilişkilerinin düzenleneceği değişmez bir anayasa hazırlamalı, bu anayasa hem şirket içi konuları, hem de en önemlisi, aile içi konuları da kapsamalıdır. Hazırlanacak şirket anayasası veya ana sözleşmesiyle bir aile konseyi kurulup şirketten yapılacak aile harcamaları, evlatların şirkette alacakları görevler, gelinlerin damatların şirkette görev alıp almayacakları, hisse oranları, paylarını elden çıkarmak isteyenlerin uyacakları kurallar, aile üyelerinin şirket imkânlarından yararlanma usulleri, çocukların yetiştirilmesi, eğitimleri, iş ve sosyal yaşam ile ilgileri gibi aile içi ortak konular yazılı kural haline getirilmeli. Sonrası ise bu anayasaya ailenin bütün fertlerinin mutlak uyması ve bu anayasaya uygun yöneticilerin iş başına getirilmesi. Gerektiğinde uzman danışmanlardan istifade edilmesi. Türkiye’de aile şirketi olarak ilk defa Vehbi Koç, sonra da Sabancı ailesi uzman danışmanlardan istifadeyi iş yaşamlarına getirdiler.

Şirketlerimiz öncelikle şuna karar verecekler. Aile mi şirkete hizmet edecek, şirket mi aileye. Patron mu her şeye karar verecek yoksa yönetim toplanıp tartışarak anayasalarına ve sözleşmelerine uygun mu karar alacaklar. Kurumsal mı olacaklar yoksa aile içi kavgalarla liderlik yarısına girilip hedefler ıskalanacak ve baş aşağı mı gidilecek. Kurucu kuşaktan sonra ikinci, üçüncü kuşağa ve tüm alt kuşaklara sorunsuz ve büyüyerek ulaşmak için bu sorulara verilecek cevaplar şirket için oldukça önemli. Hem de memleket için.

Unutmayalım şirketlerimiz sağlıklı yaşarsa ülke ekonomisi de sağlıklı yaşar ve gelişir.