15.09.2019
Sorunun cevabı, her zaman olduğu gibi, “Nereden baktığınıza bağlıdır?”
Ancak nereden bakıldığı da yetmez, “Ne zamandan bakıldığı?” sorusu da yanlış işlere doğru teşhis koyabilme adına gereklidir.
*
Bu durumda, Trabzon’a bakılan yerden önce, ezeline göz atmak gerekir kanaatindeyim.
Yani geçmişine.
*
4 bin yıllık bir geçmişten sözü edilen ve bir çok medeniyete beşiklik, kimisine de önderlik etmiş olan Trabzon’un 1461’de Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethini tamamlamak için alarak Osmanlı toprağına katarak doğruyu yapmış.
Sonrasında “Lazistan” denilerek sancak beyliği yapılmış ki, bu da çok isabetli bir doğrudur.
İstiklal Savaşı’nda Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında yekpare yer alarak Trabzon tarihinin en isabetli doğrusuna imza atmış.
Ve de bağrından çıkardığı ve öz evlatlarından oluşturduğu Trabzonspor futbol takımı ile futbolda şampiyonluğu Anadolu’ya taşıyan ilk takım olarak, bir başka doğruya en güzeli ile damgasını vurmuştur.
*
Hah işte “Trabzon neleri yanlış yapmış?” sorusuna buradan, yani merkezinde Trabzonspor olan sporda son çeyrek asırdaki yanlışlardan başlayalım.
Gel başla da, Yavuz Selim Sahası gibi futbolcu tarlası olan yarım asırlık bir sahanın TOKİ denilen yıkıcı eliyle ortadan kaldırılmasındaki yanlışa bir makul ve mantıklı gerekçe bul bakayım.
Yetmez!
Daha beteri var!
Hani o, Anadolu İhtilali de denilen şampiyonluğun İstanbul dükalığından Karadeniz’e, Trabzon’a taşınması var ya!
Hah işte o tarihin yazıldığı Hüseyin Avni Aker stadı bile yerle bir edilerek, Trabzon’un tarihindeki en büyük yanlışlardan birine daha imza atıldı.
Ona, salon sporlarının tarihi 19 Mayıs Spor Salonunun yıkılmasını da ekler iseniz, Trabzon’un spor da tesis anlamında yaptığı ben diyeyim “yanlış” biz söyleyin “katliam” daha iyi anlaşılır.
*
Her ne kadar, “Trabzon’un duyurulmasında ne kadar önemli ve etkili olmuş ise, sanayileşmesinde ise o denli olumsuzluk yaratmıştır” dense de, bana göre iş yapma yerine, yapar görünmeyi tercih eden Trabzon iş aleminin saçma sapan gerekçesidir.
Çünkü, spora enerji ve vakit ayrılırken, sanayi ve ticarete ayrılamaz diye bir kayıt olamaz ki, olmama ki!
Ama Trabzon’da maalesef oldu.
*
Böyle bir bahane de Trabzon’un ihtiyacı olan şu doğruların yanlış yapılmasına sebep oldu. Ancak tekrar ediyorum, bunlara Trabzonspor sevgisi sebep olmadı.
*
Trabzon’da “gaflet ve delalet” değil, “ihanet” derecesinde yapılan en büyük yanlış, batıdaki Beşikdüzü’nden, Doğu’daki Of’a kadar deniz ile karanın kumsal ile birleşmesi ortadan kaldırıldı.
Yani, sahil ile denizin arası kayalarla doldurularak karayolu yapıldı. Bir başka deyişle Trabzon ile denizin arasına kayadan surlar dikildi. Sinop’dan Sarp’a kadar hiçbir ilde bu denli kıyı katliamı yapılmadı.
Hala da yapılmak için çaba sarf ediliyor. Akçaabat’da kalan 3-4 km’lik bir kıyının da doldurulması için devlet eliyle istiklal mücadelesi yapılıyor.
Oysa tüm bunların tek çözümü vardı. Samsun’da, Ordu’da yapıldığı gibi Güney Çevre yolu…
Trabzon’da yok mu?
Var! Ama 30 yıldır sadece lâf üretilmesi var.
*
Trabzon’un yaptığı diğer yanlışlar, bu büyük tahribat karşısında “devede kulak” misali olsa da, onlardan da birkaç kelime eylemek lazım.
*
Sanayileşme adına fındıkçılar ve onların kurduğu entegre tesislerde olmasa yok mu? Diğerlerini saymaz iseniz de olur
İlk kurulan Trabzon-Arsin Organize Sanayi Bölgesi’nin, organize depo bölgesi haline dönüşmek üzere olduğunu görseniz, zaten saymazsınız!
*
Sanayi böyle de tarım nasıl?
Her haliyle berbat!
Fındığın en çok ihraç edildiği yer olan Trabzon’da 65 bin hektar alanda hiçbir zaman ortalama dekarda 100 kg üretime çıkılamadı. 50 kg’e kadar bile düştü. Araziler bölündü. Fındık tarımı bahçeye girmeden yan gelir kabul edilir hale geldi.
“Tamamına yakını ihraç edilen fındığın, hiç dışarıya satılmadan 15 kat fazlası gelir getiren çay yerini almaya başladı” dersem, Türkiye ekonomisinde önceliğin ne hale geldiğini anlatabilirim her halde!
Öyle ya, dışarıya satılıp para kazandıran fındık tercih edilmiyor da, kendi içimizde dolanıp duran para, yani milli gelire katkısı olmayan cukka halinde olan çay baş tacı ediliyor.
*
Gelelim turizme!
“Nataşa” diyerek, Doğu Bloku ülkelerinden gelenleri kadın-erkek demeden kovaladık.
“Cami medrese” diyerek İran’dan farklı turizm yapmak isteyenleri Batum, Antalya, Van’a kaçırdık.
“Para ağacı” hesabıyla son gelenler olan Arapları yolmaya başladık.
Ayaofya’ya camiye çevirdik. Sümela’yı 5 yıl ziyarete kapatıp, unutturmaya çalıştık.
Yani, batılı turiste; “Siz gelmezseniz daha iyi olur” babından mesaj gönderdik.
*
Azami av gücü ile asgariye inmiş balıkları bebeklik çağında bile, boyları uzamadan ağlara doldurduk.
Süt veren inekleri azaltıp, nasıl oldu ise meşhur Tonya Tereyağı’nın üretimini arttırdık!
Ordu’nun koruyarak yok olmasını önlediği Boztepe’nin Trabzon’daki kardeşini Betontepe haline getirdik.
Yol ve cadde yapmadan, modern hapishane misali olan beton bloklardan oluşmuş apartumanları diktik…
Konutlaşmada bırakın Türkiye’yi Dünya rekoru kırabilecek düzeye erişen bir Trabzon yarattık! 750 bin nüfuslu bir ilin, şehirlerinde, köylerinde, yaylalarında 700 bin konut var olmuş ise!
Vs, vs….
Velhasılı kelâm; gelişmişlik adına, iyi işler adına kalıcılara imza atma yerine, gündelik yok edicilikle meşgul olan bir Trabzon’u el birliği ile yarattık.
Onun için sorunun cevabı sanırım, deve kıssasıdır.
Hani devenin “Nerem doğru” diye cevap verdiği “Neren eğri?” sorusu var ya!