2.02.2020
Evet, bundan tam tamına 8 yıl önce, yani Ocak 2012’de “Çay da kanunsuzluğa artık son verilsin” çağrısı yapmıştık.
Yaptık yapmasına da hiçbir değişmedi. Bu ülkede kanunsuzluk, pardon “çayda kanunsuzluk” aynen devam ediyor.
O zaman yeni bir yazıya gerek yok, eskisinin hatırlatalım. Hatta bunu 40 kere yapalım!
Neden mi 40?
Hani “Bir adama 40 gün deli derseniz deli olur” diye halk arasında söylenir durur ya!
Bizimkisi de o hesap. 40 kez söylersek belki kanun koyucular ben diyeyim “insafa”, siz söyleyin “imana” gelirde kanunsuzluğa son verirler; belki!
İşte 8 yıl öncesinden bugüne miras kalan ve “Çay sektöründe değişen bir şey yok. Eski hamam, eski tas” dedirten o yazı:
*
Söz konusu Karadeniz insanı olunca, onlar için var olan Karadeniz Gazetesi’nde ister istemez onların sorunlarından daha çok söz edeceksiniz; ediyoruz da!
Hem de “papağan misali!” tekrarlayarak.
Hem de, tükenmez denilen “kalem tükeninceye” dek yazarak.
Hem de; “ağzımızda tüy bitinceye” kadar konuşarak.
Sorun çözülene dek tekrarlamaya, yazmaya ve konuşmaya devam edeceğiz.
Karadeniz’in Doğu’sunda, yani Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin’de insanı “ne doyurur, ne aç bırakır” misali iki ürün fındık ve çay, toprağından kopmak istemeyenler için çok ama çok önemli.
Fındıkta bir yere varıldı; sistem kendi içinde başta devlet adına çomak sokan siyasiler olmak üzere dışarıdan yapılabilecek suni müdahalelerden artık çok fazla etkilenmiyor.
Nedeni de; sistemi var, kanunu var.
Ama çayda öyle mi?
Çay da kelimenin tam anlamıyla bir “kanunsuzluk” var!
Çünkü çayın ne kanunu var, ne de sistemi!
Bu kanunsuzluk ve sistemsizliği Çay Sanayicisi İşadamları Derneği (ÇAYSİAD) Başkanı da olan Rahmi Üstün ile konuşma yapınca daha iyi öğrendik, anladık.
Ama çayda tekelin kaldırıldığı 1985 yılında çıkarılan tek sayfalık bir yasa ile sektörün idare edildiğini, ancak yeterli olmadığını zaten biliyorduk.
Aslında herkes de biliyordu!
Fakat elindeki oyuncağı vermek istemeyen sektörde birileri ve siyasiler doğruyu bilmelerine rağmen, tam tersi hareket ediyorlardı. Yani kanunsuzluğu ellerinden kaçırmak istemiyorlardı.
Rize TB özellikle Mehmet Erdoğan başkanlığında bu konuda, yani “Kanunsuzluk ortadan kaksın” diyen ÇAYSİAD ve Ulusal Çay Konseyi ile işbirliği yaparak bayağı bir mücadele verildi, gayret sarf edildi.
Çay Kanun taslağı bile hazırlandı.
Meclise ve milletvekillerine de gönderildi.
Ama çay sektörünü bir bütün olarak görme yerine, “seçim öncesi, siyaset sahnesi” diyerek hükümeti caydırdılar. Hatta çayı çok iyi bilen Başbakanı bile “Şimdilik rafa kaldırın” der hale getirdiler.
Kelimenin tam anlamıyla, “Kanunsuzluktan medet umanlar” mücadeleyi kazandılar!
Geçtiğimiz hafta eski milletvekili ve halen UÇK Başkanı olan Ali Bayramoğlu, bir yanına Mehmet Erdoğan, diğer yanına Rahmi Üstün’ü alarak kanunsuzluğun faturasını “Her yıl sadece Rize’nin 350 milyon TL zararı var” diyerek bir kez daha durumu kamuoyu ile paylaştı.
Sayın Bayramoğlu sadece Rize’nin kaybını söyledi. Diğerleri de vardı, ama söylemedi.
Neden mi?
Çünkü bana göre Ali Bayramoğlu, çayda kanunsuzluğu en fazla savunanların Rize’den olduğunu iyi biliyordu. Bu yüzden muhatapları daha net uyarmak için Rize’yi örnek verdi.
Artık, bu kanunsuzluğa Başbakan bir “Dur” demelidir. Kendi menfaatleri için kanunsuzluğu isteyenleri, yani pire için yorgan yakanları, “Çekilin kenara” diye elinin tersiyle iterek“Çay Kanunu”nu bir an önce çıkartmalıdır.
Aksi takdirde, tıpkı adı kanun dışı, ama uygulaması yasal olan “kaçak çay” misali bir kargaşa çok kısa zamanda Doğu Karadeniz’de de vücuda gelecektir. Bundan da başta Rize’deki üreticiler olmak üzere herkes zarar görecektir.
Buna sebep olmaya da kimsenin hakkı yoktur.