12.08.2014
Aslında en baştan söylemek lazım: "Bunların yaptığını Temel bile yapmaz" diye..
*
Ne kadar; "ya sabır" çektiysek olmadı..
Ne denli; "Bunların işi sadece 'Fırtına esti, güneş yaktı, yağmur yağdı, soğuk dondurdu, böcek saldırdı' demek sanki. Hiç bahçelere girmezler. Üretimi arttırmak için çaba göstermezler. Örnek bahçe yapmazlar" dediysek anlaşılmadı.
Adamlar, "Adın ne Reşit, sen söyle sen işit" diyerek, bildiklerinden şaşmamaya, dünyada hem üretim, hem ticaret anlamında meydana gelen büyük değişim ve gelişmeleri kulak ardı etmeye devam ediyorlar.
"Ellerini taşın altına koyup" kayda değer bir şeyler ürettikleri yok. Üretenlere de katkı yapmadıkları gibi..
"Fındıkta Verim ve Kaliteyi Artırma Projesi"ne ne dersek diyelim, hiç katılmadıkları gibi..
Kimlerden mi söz ediyoruz?
*
Anlayana hesabıyla, kıssadan hisse..
*
Ziraat Odası Başkanı Temel Hamsi'nin 5 çocuğu varmış.
Bunlardan en büyüğü Dursun fındık üreticisidir.
İkinci çocuğu Hızır fındık alıp satar, üçüncüsü Fadime fındık kırma fabrikası işletir, dördüncüsü Osman'ın fındık işleme tesisi vardır. Beşincisi Kemal ise fındık ihracatçısıdır.
Bizim Temel, sadece Dursun'u düşünür ve daha fazla para kazanması için elinden ne gelirse yapar, sadece O'na sahip çıkarmış. O'da sadece fiyat üzerinden. Dursun, kaliteli üretim yapıyor mu,yapmıyor mu? Verimi artırıyor mu, artırmıyor mu? Hiç umurunda değilmiş..
Tüccar olan, fındık kırma fabrikası kuran, fındığı işleyerek sanayi mamulü haline getiren ile elinde bir çanta ile Türk fındığını yurt dışına satmak için dünyanı dört dolaşanı hiç ama hiç düşünmezmiş.
Dursun'un haricindeki diğer 4 kardeş babalarının tek taraflı ve yanlı tutumu karşısında kendisini zaman zaman uyarırlarmış, ama Temel, bildiğini okumaya devam eder dururmuş.
Artık canları yanmaya başlayan diğer 4 kardeş işi bırakmaya karar vermişler. "Bu böyle gitmez. Biz de başka iş yapacağız" diyerek Baba Temel ile büyük kardeş Dursun'u baş başa bırakmışlar.
Sonuç; fındığı alacak tüccar, işleyecek fabrika, sanayi mamulü haline getirecek işletme ve dışarıya satacak ihracatçı bulamayan Dursun'de bir süre sonra babasının kapısına dayanmış; "Bu böyle olmuyor. Ben üretiyorsam, onlarda alıp, işleyip, ihraç ediyorlardı. Baba biz bir bütünüz. Böyle düşünmeli, hareket etmeliydik" demiş.
*
Haa, bir de nihai olarak fındığa yiyen tüketici de, "Siz altın mı satıyorsunuz? Ya da, bizim ne olursa olsun fındığı yemek zorunda olduğumuzu mu sanıyorsunuz? Fıstık yeriz, badem yeriz" demeye başlamış ki, o da ayrı handikap..
*
Adı Ziraat Odaları olmasına rağmen, bağ-bahçedeki verim ve kaliteyi arttırmayı bir kenara koyarak, fındığa sadece fiyat noktasından bakıp da, "5-15 yetmez, 25-45 olsun" demekten başka bir iş yapmayanlara, sadece lâf üretenlere ithaf olunur.