Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
20.09.2024

30.05.2021

 Tarımsal üretim ve dış ticaretinde sürdürülebilirlik sorunu!

Dünya salgın boyunca en önemli konunun tarım ve gıda olduğunu; geri kalan herhangi bir şeyin bu dönemlerde bir anlamı olmadığını, tarımla yaşayan ve kendi kendine yetebilen toplulukların bu süreçten çok az etkilendiğini veya hiç etkilenmediğini hep berabe

Dünya salgın boyunca en önemli konunun tarım ve gıda olduğunu; geri kalan herhangi bir şeyin bu dönemlerde bir anlamı olmadığını, tarımla yaşayan ve kendi kendine yetebilen toplulukların bu süreçten çok az etkilendiğini veya hiç etkilenmediğini hep beraber gördük görmeye de devam edeceğiz.

 Bugün geçmiş yıllardaki bazı verilere genelden özele doğru değinmek ve fazla bir yorum yapmadan sonrasında da sizleri bu çalışma ile baş başa bırakmak istiyorum;

Katma değerli ihracat mı yapıyoruz yoksa gıda kaportacılığı mı?

Türkiye’nin Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatı ile başlamak istiyorum: 2014 yılı sonu itibari ile 6.71 milyar dolar ihracat yapan sektör, 2015 yılında, 6.12 milyar dolar; 2016 yılında, 6.36 milyar dolar; 2017 yılında 6.36 milyar dolar; 2018 yılında 6.67 milyar dolar,2019 yılında 5 yıl önceki rakam olan 6.7 milyar dolar ihracat rakamını gerçekleştirmiş, 2019 yılında toplamda 9 milyon ton ürün satılırken; Pandemi dolayısı ile 2020 yılında ihracat 7.2 Milyar dolar olurken bu gelir 10,6 milyon ton ürün karşılığında elde edilmiş; 2019 yılındaki birim kg ihraç fiyatı 0,74 Dolar’dan 0.67 Dolar’a düşmüştür. Gördüğünüz üzere gıda kaportacılığının en güzel örneği…

Ülke içi üretim sabit, ihracat nerede ise aynı iken ithalat neden artıyor?

Bu ihracat rakamının yaklaşık 3.2 milyar doları, Pastacılık ve değirmencilik ürünleri olup; 2 milyar doları, makarna, bulgur, un, bisküvi ve irmiktir. Bu ihracat rakamları da yıllardır aynı seviyede devam etmektedir. Türkiye bu ihracatı yapabilmek için ağırlıklı dahilde işleme rejimi kapsamında 1 milyar dolara yakın ithalat yapmaktadır.

Yine bu rakamında yarısı olan 1 milyar dolar (bu rakam son 5 yıldır yaklaşık aynıdır.) Türkiye’nin un ihracatıdır. Türkiye dünyada gerçekleştirilen un ihracatının büyük bir bölümünü tek başına yaparken; kendisini takip eden Kazakistan’ın yaklaşık iki katı ihracat yapmaktadır. Bu rakamı değerlendirmeden yazının tamamını okunmanızı öneririm.

Türkiye 2004 yılında 275 bin metrik ton un ihracatı yapabilirken; 2016 yılında ihracat 3.5 milyon tona çıkmış; 2018 yılında bu ihracat tonajı 3.3 milyon ton olmuş; 2019 yılında 3.2 milyon tona gerilemiştir. 2020’de dünyadaki buğday ihracatı kısıtlamaları, ülkemizde dönemsel ihracat kısıtlamaları nedeni ile bu rakam 3 milyon ton civarında gerçekleşmiştir. Ayrıca tonaj olarak bu tutarlar eskisi gibi dolar gelirine dönüşmemektedir. Bu ürün katma değerli bir ihracat kalemi olmayıp sadece istihdam (fabrika sayıları gün geçtikçe azalmaktadır.) yaratmaktadır.

Toprak Mahsulleri Ofisi 2020 yılında onlarca ihale açıp, ithalat yapmış, açıkladığı taban fiyatın üzerinde gerçekleşen ihale ürününü sanayiciye fiyat tutturabilmeleri için zararına vermiştir. İhraç ettiğimiz ürünler katma değerli ise bu iş karlı ise sanayici neden ithal etmemiş, devlet getirmiştir? Neden önce Türk çiftçisinin elindeki ürün ithal edilen fiyat üzerinden alınmak yerine, neden ithalat tercihi yapılmıştır? Bu sorular üreticiler tarafından da yanıtları beklenen sorulardan bazılarıdır.

Bir de ithalat ayağına bakalım; Türkiye; 2016 yılında 4.3 milyon metrik ton buğday ithalatı yaparken; 2017 yılında 5.1 milyon ton, 2018 yılında 5.7 milyon ton; 2019 yılında ise nerede ise 2017 yılının iki katı 9.8 milyon ton buğday ithal etmiştir. 2020 yılı ithalatı dünya hammadde kısıtlamalarına rağmen artarken ithalat 10 milyon tonu geçmiştir.

2018 yılında 5.3 milyon ton ekmeklik buğday ithal edilirken; 2019 yılında bu rakam 1.5 kat artarak 8.4 milyon tona çıkmış; 2020 yılında 9 milyon tona ulaşmıştır. Yine 2018 yılında sadece 400 bin ton makarnalık buğday ithal edilirken bu rakam 2019 yılında 1.4 milyon tona; 2020 yılında yaklaşık 1.6 milyon tona ulaşmıştır. İhracat rakamları aynı seviyede ve ihraç fiyatları düşerken, iç üretim 19 milyon tonlar civarında stabil iken (2021 yılında rekoltenin 15 milyon tona düşmesi öngörülmektedir.) ithalatın artması sadece dahilde işleme rejimi ile açıklanamayacağı gibi aynı zamanda mekanizmada da ciddi bir problem olduğunun göstergesidir.

 Çeşitli nedenler ileri sürülse de neden ihraç ettiğimiz un ve makarnanın hammadde kaynağı buğdayın (düşük kaliteli alıyoruz, Türkiye’deki kaliteli söylemi) ülkemizde üretilemediğinin, planlamasının doğru yapılamadığının net bir yanıtı bugüne kadar bulunamamıştır.  

Bir matematik sorusu?

Resmi verilere göre son 20 yılda 73.5 milyon ton ve 19.9 milyar dolar buğday ithalatı yapılmış, 83,3 milyon ton buğday karşılığı 32.9 milyar dolar mamul madde ihracatı yapıyorsunuz. Bu sürede ithalde almanız gereken yüzde 45’lik ithalat vergisini almıyorsunuz, yine aynı dönemde çiftçiyi getirdiğiniz fiyattan ve altındaki fiyattan el emeği, göz nuru ürününü satmaya zorluyorsunuz.

Soru 1: Bu dönemde gerçek anlamda ne kadar dış ticaret fazlası elde edilmiştir?

Soru 2: Devletin vergi kaybı bu süreçte ne kadar olmuştur?

Soru 3: Türkiye’deki çiftçi bu süreçte ne kadar zarar etmiştir?

Soru 4: Yurt dışındaki çiftçi ne kadar kazanmıştır?

Her soru 25 puan olup istenilen sorudan başlanabilir.

Dünya neler yapıyor biz neredeyiz?

Dünya bu eksikliği görmüş, sıkıştığı noktada rahatça yaptığı serbest ticaret anlaşmaları ile elini kuvvetlendirmeye devam etmektedir. Avusturalya - Endonezya ile 2020 Mayıs ayı içerisinde imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşması Temmuz ayı başında yürürlüğe girmiş, Avustralya’ya tanına imtiyazlar un ihracatımızda en büyük alıcılarımızdan biri olan Endonezya pazarında söz sahibi olmasının önü açılmıştır. Bizdeki dışa bağımlı yapılabilen ihracat; böyle sıkıntılı dönemlerde sektöre ciddi zararlar vermekte, zaten belirli bir rakam aralığına sıkışmış ihracatın sürdürülebilirliğini engellemektedir.

Uluslararası bir şirketin kendisi için yaptırdığı çalışmada; Türkiye’nin 2019 ve 2020 yılında en fazla ithalat yaptığı ilk 10 ürüne bakarsak sırası ile buğday, mısır, soya, buğday kepeği, ay çekirdeği, ayçiçeği küspesi, mısır küspesi, ayçiçek yağı, arpa ve pancar küspesi olduğunu görmekteyiz. İthalatını yaptığımız ürünler kadar bu ilk 10 ürünün toplam ithalatının 21 milyon metrik tondan (2021 yılında bu ürünlerdeki ithalat rakamının 25 milyon metrik tonu geçmesi öngörülmektedir.) fazla olmasının da hem ilginç hem de bir o kadar üzücü olduğunu da ifade ederek yazımı tamamlamak istiyorum.

Milli ekonominin temelinin tarım ve çiftçi olduğu gerçeğini her yere yazmamız gerektiğini bir kez daha belirtirken; bu sıkıntılı günlerin en kısa sürede bitmesini, yıllardır sadece istatistiksel olarak değerlendirdiğimiz anlık veya kısa vadeli çözümler ile geçiştirdiğimiz tarım sektörüne; bir an önce çözüm bulmamız temennisi ile sağlıklı günler dilerim.

 

ETİKETLER; Karadeniz Ekonomi