Türkiye'nin İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu listesinde üretimden satışlar 408 milyon ciro ile geçen yıla göre 249 sıra yükselerek 73’üncü sıraya yerleşen Şenocak Gıda’nın Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenocak ile başarının arkasında yatan detayları konuştuk.
info@karadenizekonomi.com / 23.08.2020
-Cem bey öncelikle İSO 2’inci 500’deki başarınızdan dolayı tebrik ederiz. Asıl sorularımıza geçmeden önce firmanızı tanıyoruz ama yine de ana hatları ile Şenocak Gıda hakkında bilgi verir misiniz?
İşletmemiz; 1953 yılında Hacıveli Oğulları olarak İsmet Şenocak ve ağabeyleri tarafından kurulan 1986 yılında Cem Şenocak’la Şenocak Gıda adını alan 2015’de 3’üncü kuşak İsmet Yiğit Şenocak ve 2017’de Kadir Mert Şenocak’ın katılımı ile 3 kuşak bir arada olan bir aile şirketiyiz. Fındık alım şubeleriyle birlikte, kırım, kavurma ve işleme tesisleri ile birlikte iç ve dış pazara ürünlerimizi sunmakta, imalat ve ihracat yapmaktayız.
-Zor bir yil geçiriyoruz ve siz üretimden satışlarda 408 milyon ciro ile geçen yıla göre 249 sıra yükselerek İSO İkinci 500’de 73’üncü sırada yer aldınız. Neler söyleyeceksiniz? Pandemi sürecinde aldığınız hangi önlemler sizi bu başarıya götürdü?
-Pandemi tüm dünyada uzun yıllardır yaşamadığımız enterasan bir süreç yaşattı. Üretimler durmak zorunda kaldı. Özellikle bazı sektörlere çok büyük zararlar verdi. Ancak gıda sektörünü diğer sektörler kadar olumsuz etkilemedi. Kuruyemiş,çikolata, bisküvi ve pastane sektörlerinde tüketim artışı yaşandı. Ayrıca 2019 yılında Amerika ve Çin ilişkilerinin gerilmesi, fındık üreten diğer ülkelerde rekoltenin düşük olması ülkemize ve firmamıza ihracat ve imalat talebini artırdı. Bunların da ciromuzun artışında önemli etkisi oldu.
Uzun yıllardir İSO İkinci 500 listesinde varsınız bu istikrarı neye borçlusunuz?
2017 yılında hakkın rahmetine kavuşan kurucumuz önderimiz İsmet Şenocak‘ın attığı sağlam temel üzerine 2 ve 3’üncü kuşakların yönetim ve ihracatı geliştirmesi, 42 ila 15 yıl arası tecrübeli yönetici ekibimizin işini sevmesi, birbiriyle kaynaşması dünyada geçerli tüm kalite sistemlerini önemseyerek şirketimizde uygulanması. Ayrıca alım ve satış tarafında geniş müşteri yelpazesi ve emin adımlarla büyümeyi hedef koymuş bir yapımız olması, tabi bunların yanında bölgemizin altın ürünü olan fındığımızdan geçimini sağlamaya çalışan üreticimizin alın terini, emeğini en iyi şekilde değerlendirmeyi prensip edinmiş olmamız da bu başarıda büyük önem arz etmektedir.
-İSO ilk 500’de olduğu gibi 2’inci 500’de de finansman giderleri katlanarak büyüyor. Peki bu borçların çevirilebilmesi için neler yapilmasi gerekir. Dövizin ve faizin ülkemize, bölgemize ve firmanıza finans maliyeti anlamında etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Finansman giderlerinde önemli kalem döviz kuru artışları ve faizdir. Döviz kuru artışı kısa vadede ihracatçı için kâr gibi görünse de uzun vadede cebimizdeki paramızın erimesidir. Döviz arttıkça alıcının alım gücü artmakta 7 dolara satın aldığı ürünü hemen 6 dolara artış devam ederse ise 5 dolara indirmekte ve dışardan gelen tüm ürünlerin maliyetleri ülkemize daha pahalıya mâl olmaktadır. Bunun için döviz kurlarının ve faizin artışı ülkemizde tüm kesimlere zarar verdiği gibi firmamıza da zarar vermekte ancak genel karlılıklarımızın içersinde tolere edilmekdedir. Ülkemiz eskiye göre çok daha güçlüdür. Ve geçmişte olduğu gibi döviz ve faiz sorununu en iyi şekilde yönetip çözeceğine inanıyoruz.
-Peki ufukta yeni bir yatırım var mı?
-Müşteri yelpazemizin talebine göre her yıl yeni makineler takviye etmek zorundayız ve ediyoruz. 2021 yılında şekerli fındık ezmemizi marketlerde tüketicimize sunmaya yönelik bir çalışmamız var. İlimizin ve firmamızın en büyük sorunu organize sanayi bölgemizin yetersiz oluşu; bu nedenle mevcut alanlarda şimdilik yatırımlarımızı geliştirmeyi hedefliyoruz. Ancak ‘Yeni organize sanayimiz oluştuğunda inşallah yatırımlarımızı daha geniş düşüneceğiz’.
-Fındık sektöründe söz sahibi bir firmasınız. Fındık tarımının genel bir değerlendirmesine geçmeden önce fındık deyince akla gelen ilk iki il Ordu ve Giresun’un üretim potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Ordu ve Giresun çok uzun yıllar Trabzon ve Samsun’un arasına sıkışıp kasaba gibi kalmış hiç bir hizmet alamamıştır. Son 20 yılda ise bu iktidar döneminde hayal edilemeyecek yatırımlar aldı. Ancak büyükşehirlere en fazla göç vermiş iller sıralamasında en başlarda geliyorlar çünkü geçim büyük ölçüde fındık tarımına bağlı ama ne yazık ki miras yolu ile bahçeler bölünmüş arazilerde son yarım yüzyılda geçim şartları bir hayli zorlaşmışdır.Bahçelerimizin bakımsız olmasından, üretici nüfusumuzun yaşlı olmasından ve bahçelerimizin miras yoluyla bölünmesi nedeniyle üretim kapasitemiz iyice düştü. Burada üreticimiz ortalama 1 ton fındık üretiyor. Bunu da 22 liradan satsa bunun 10 bin lirası zaten masrafa gidiyor eline 10- 12 bin TL kalıyor. Fakat Batı Karadeniz’in düz ovalarında verimli arazilerdeki bir üretici yaklaşık 7 ton fındık üretiyor ve 154 bin lira para kazanıyor. Bunun en fazla 30 bin lirası masraflara gidiyor. Yani Batı Karadeniz’de bir fındıkçı aile ortalama 134 bin lira gelir elde ederken, Ordu ve Giresun’da üreticilerin fındığa ilgisi azalıyor.
-Sizce çözüm yolu nedir?
-2009 yılında cumhurbaşkanımız tarafından uygulamaya konulan alan bazlı destekleme ise fındıkta devrim niteliğinde bir politikadır. Ancak 2009 yılından bu güne bu destek hiç geliştirilememiştir.Fındıkla ilgili bu bölgenin ayrıcalığını her zaman anlatıyoruz. Dünyanın yüzde 35‘ini Türkiye’nin yüzde 45‘ini üreten Ordu ve Giresun çiftcisi aile başı en az gelir elde eden bölge haline geldi. Bunun için bir çok çözüm yolu konuşulabilir, ancak en önemli çözüm yolu meyilli arazide (Ordu ve Giresun yüzde 99) bahçesine bakan ve iyi tarım uygulayan üreticimize ve kademeli olarak dönümde küçük bahçeye daha fazla alan başı destek vermek gerekiyor.
-Genel anlamda sektörün geleceğini nasıl görüyorsunuz?
-Türkiye’de fazla fındık fabrikası olduğu için aşırı bir rekabet var. Bu da birtakım sıkıntılara sebep oluyor. İhracat yaptığımız firmalar fındık üretimi yapılan diğer ülkelerdeki fındık fiyatını önümüze getiriyorlar. Türkiye öncü ve büyük fındık üreticisi ülke olduğu için diğer ülkeler bunun altında fiyatlarla fındığını satmaya çalışıyor. Bu da büyük rekolteli yıllarda bizim elimizde stokların oluşmasına neden oluyor. Ancak yine burada alan bazlı destekleme önemini gösteriyor. Bu model fındık üreticisinin sorununu çözecek bir uygulamadır. Fındık alımındaki zararları önleyip tarımda en önemli ihraç ürünümüzün önü açılır. Ve böylece dünyadaki rakip ülkeleri fındık dikimine teşvik etmemiş olur pazar payımızı artırırız.
-Son olarak pandeminin ülkemize ve firmamiza nasil bir etkisi oldu bundan sonra neler bekliyorsunuz?
-Pandemi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde ve firmamızda da önemli tedbirler almamıza sebep oldu. Ancak dünyanın bir çok ülkesine göre ülkemiz Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde tüm yetkililer ve sağlık çalışanlarımızla bize her türlü kötülüğü yapan devletlere büyük yardımlar yaparak hem Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü ve büyük bir devlet olduğunu gösterip bir çok ülkeye örnek olacak unutulmayacak bir ders verdik. Bu ciddi çalışmayı kesinlikle ülke şirket aile ve birey olarak devam ettirmeliyiz. Devletimiz ve şirketlerimiz bu sürecin bitiminde daha güçlü çıkacak firmalarımızın ihracat ve imalat anlamında önü açılacaktır. NAZAN BEDİR/KARADENİZ EKONOMİ