29.11.2020
Herkesin Okuması Gereken Analiz
Daha iki yaşında tabletle tanışan, dizleri dahi kanamadan, plazalarda, kreşlerde ve bakıcılarıyla büyüyen, fakat duygusal yönden kar tanesi kadar kırılgan 1995 yılından sonra doğmuş olup dünya nüfusunun yüzde 25’ini oluşturan ve yakın gelecekte yaşamın her alanında söz sahibi olan i-Nesli (Z kuşağı) ile ilgili elde ettiğim önemli, acil ve ertelenemez çarpıcı çıkarımları aileler, eğitimciler, üreticiler ve devlet yetkililerinin okuması ve geleceğin büyük ve müreffeh Türkiye’sine kolektif olarak daha güçlü hazırlanmamız için sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yaşadığımız bu Post-modern çağın getirdiği teknolojik araçlar, diğer taraftan giderek artan harcama baskısından ötürü anne-babanın aynı anda çalışması ayrıca kültürel erozyonla boşanmaların artması ile birlikte son 25 yıl içerisinde doğan çocuklar kendilerinden önceki “Y,X ve Bebek Patlaması” kuşağına göre daha fazla ekrana (tablet, telefon, bilgisayar, TV ve oyunlar) bağımlı hale geldi. Aynı zamanda anne-babası ya da büyük anne-babasının gözetimi ve sevgisi ile büyümek yerine hiç tanımadığı kreşler, bakıcılar ve üçüncü kişilerin bakımına maruz kaldılar. Yine köy ve kasabalardan kentlere göçün artması ile birlikte çocukların hareket ve oyun alanları minimal bir seviyeye inerek çocuklar oyun ihtiyacını tabletlerden karşılar duruma geldiler. Son olarak bazı anne babanın koruma iç güdüsüyle her şeyi önlerine zahmetsiz koyma güdüsü onları konformist hale getirdi.
Elbette bu gelişmeler onların kişilikleri, davranış kalıpları ve gelecekleri üzerinde olumlu-olumsuz (travmatik ) kalıcı etkiler bırakmaktadır. 1995 yılından sonra doğan i-Nesli (bazı kaynaklara göre Z Kuşağı) ile ilgili kaynaklardan ve araştırmalarımdan elde ettiğim tespitler bu etkiler aşağıda listelenmiştir:
Sonuç: i-Nesli ile ilgili yukarıda yer alan çıkarımlar ailelere, eğitimcilere, okullara, işyerlerine ve devlete birtakım ipuçları ve sorumluluklar veriyor. Zira halen dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan Z kuşağı gelecek 10 yıllarda yaşamın bütün alanlarında olacaklar. Bu kuşakların davranış paternlerine ve beklentilerine göre birçok şeyi tasarlamak ve bu kuşağı esaret altına alan dijital bağımlığı önlemek hepimizin acil, ertelenemez ve birincil görevidir. Belki bu kuşağı doğru şekilde tanıyıp bu yönde stratejiler geliştirmek dünyanın daha yaşanabilir ve sürdürülebilir olmasını da teminat altına alacaktır. i-Neslinide içerisinde yer alacağı ortak akıl ve konsensüsle alınacak bütün önlemler çok değerli olacaktır. Bu konuda naçizane benim ilk önerim ekran bağımlığını azaltıp çocuklarımızın yüz yüze sosyalleşecekleri fiziksel ve aktivite alanlarını artırmaktır.
“Geçmişimizi değiştiremeyiz ancak geleceğimizi tasarlayabiliriz.” diyerek bütün insanlığa barış, sağlık ve huzur dileklerimi sunarım.