5.05.2019
Bakıyorum da, birileri bir yerlerde, fındıkla ilgili birkaç cümle okumaya değil, görmeye dursun, hemen bir demeç patlatıyor!
Sanki ana gaye, fındıkla ilgili doğru dürüst işler yapmak değil de, basında medya maymunu olacak derecede yer alarak, “Bugün beni okudun mu?” diye etrafına böbürlenerek soru sormak için çaba gösteriyorlar!
Hele hele bazıları var ki, kar yağar “dondu”, güneş çıkar “yandı”, rüzgar eser “uçtu”, yağmur bastırır “ıslandı” diyerek nutuk üstüne nutuk bile çekiyorlar!
Hani bir zamanlar zat-ı muhteremler bir tanesinin gazetenin Temmuz sayısında havaların kurak gitmesi nedeniyle “fındık yandı” diye demeç verirken, sekreterine “kızım bana bir bardak soğuk su getir” diye talimat vermesi üzerine benim de, “Senin suya ihtiyacın var da, fındık ağacının yok mu? Neden ona da su vermiyorsun?” şeklinde öneri getirmem vardı ya!
İşte buna benzer ameller!
*
Neden yine aynı teraneden, ya da aynı havadan çalmaya başladım bilir misiniz?
Newyork Times’de, Amerikalının Türk fındığı aleyhine düşüncelerini içeren bir yazı çıktı da, bu birileri, ya da bazıları, “Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber!” diyerek bunlara saldırıya geçtiler yaa! Hah işte o yüzden!
Niye mi?
Yahu bu yabancıların, ya da sokak tabiri ile “gavurların” bizim fındığımız ile ilgili ne düşündüklerine, ne söylediklerine bakmak yerine, önce bizim kendimizin neler yaptığına bir göz atmamız gerekmiyor mu?
*
Amerikalı kendi hesabınca haklıdır.
Tıpkı bir zamanlar bademde diğer ülkelere yaptığını, fındıkta da Türkiye’ye uygulayarak kendine çıkar sağlama peşindedir.
“Niye böyle yapıyorsunuz?” diye adamlara çıkışma hakkımız var mı?
Adamlar, Amerikalılar, bir zamanlar badem eken İspanya gibi ülkelerde bu ürününün dikimini engellemek için politikalar uygulamadılar mı?
Uygulayarak bugün dünya badem piyasasını ele geçirmediler mi?
200-300 bin ton badem satarken, bunu bir milyon tonun üzerine çıkarmadılar mı?
Aynen!
Şimdi adamlar “sıra fındığa geldi” diyor ve niyetlerini de Newyork Times ile adeta dünyaya ilan ediyorlar.
Bunu yaparken de gerekenleri yerine getirmeyi de ihmal etmiyorlar!
Nasıl mı?
Büyük büyük fındık çiftlikleri kuruyorlar.
Fındık türleri üzerine ARGE’ler yapıyorlar.
Makineli tarım ile üretim maliyetlerini minimum seviyeye indirmeye çalışıyorlar.
Ve de üretimi arttırarak, dünya pazarını tıpkı bademde olduğu gibi ele geçirmeye çalışıyorlar.
Bunun için de her yolu deniyorlar. “Amaca ulaşmak için her yol mubahtır.” diyerek fazlasını bile yapıyorlar.
*
Peki, bizim işimiz Amerikalının ne yaptığı, ne dediği ile uğraşmak mıdır?
Onların yaptıklarına sadece demeç vererek karşı çıkmak mıdır?
Asla!
Bu temelden tavana kadar yanlış bir tercihtir.
Bizim yapmamız gerekenler onların neler uyguladıklarını seyretmek değil, onların yaptıklarından daha iyisini, daha fazlasını gerçekleştirmektir.
Örneğin, üretimi her yıl azaltma değil, arttırmalıyız.
700 bin hektarı aşkın alanda ortalama 600 bin ton değil, 1 milyon tonun üzerinde fındık üretmeliyiz.
Makineli tarıma yönelmeliyiz.
Üretim maliyetlerini düşürmeliyiz.
Arazi toplulaştırmasını direk (kanun) veya endirekt (kendi içimizde) yolla yaparak, fındıkta işletmeler ve gerçek çiftçiler yaratmalıyız.
Kısacası, çok çalışıp çok üreterek, çokça piyasa ele geçirip, çok kazanmanın yolunda gitmeliyiz.
Yoksa, bugün Amerika’nın iştahını kabartan fındık, biz bugün uygulanan hilkat garibesi yöntemleri sürdürür isek yarın Şili’nin, Bosna’nın, Gürcistan’ın, Azerbaycan’ın da aynı bu ürünü azami düzeyde üretmeyi tercih etmesine sebep olacaktır.
Onun için önce kendimizin ne yaptığına, sonra başkalarının ne yapacağına bakmamızdan başka çare ve doğru yol yoktur.
*
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin asırlar öncesinden söylediği gibi:
“Hararet hardadır sac da değildir.
Keramet baştadır, saç ta değildir.
Her ne arar isen kendin de ara,
Kudüs’de, Mekke’de, Hac’da değildir.”