21.04.2019
Önce; “En kötü gerçeğin, en güzel yalandan iyidir” olduğundan hareket ederek başlayalım.
Sonra da; söz konusu fındık için çalışma olduğunda, en azı bahçelerde, en fazlası ise çenelerde yapıldığını bilelim, anlayalım!
Çünkü gerçekler rakamlara dayalı olarak çırılçıplak ortada duruyor.
Ve bu rakamların, ilki 10 Ekim 1935’de zamanın Ekonomi Bakanı Celal Bayar’ın himayesinde yapılan, “Birinci Ulusal Fındık Kongresi”nden, sonuncusu 11-12 Nisan 2019 tarihlerinde Ordu’da gerçekleştirilen “Ulusal Fındık Çalıştayı”na kadar geçen süreçte kayıtlı olduğunu bilip, ona göre anlamaya, doğru kavramaya ve sonuç çıkarmaya çaba gösterelim.
*
Başta da dedik ya, söz konusu fındık olduğunda üretim için çalışmaktan çok, tüketim için konuşmayı yeğliyoruz! Bu yeğlemenin neticesidir ki, gerçek manada kazandırıcı iş yapmıyor, “çok lâf yalansız” olmazı unutarak habire konuşuyoruz!
Ziya Paşa’nın, “Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” sözünü de hiç ama hiç aklımıza getirmiyoruz!
Tabir yerinde ise “Habire konuşuyoruz!”
Bize de “çoklar” adına habire yazmak düşüyor! O da bir garabet!
*
İsterseniz, 1935’den günümüze kadar olan süreci hasbelkader az veya çok okuyan ve yaşayan birisi olarak “kıssadan hisse” hesabıyla bir tahlil edelim mi?
*
ENCÜMENDEN MASAYA…
İşte size 1935’de kongresindeki “Tarım Encümeni”nin sonuç bildirisinden bir madde:
-“Halkın dikeceği fidanlar hükümet tarafından temin edilmeli.”
Alın size 2019’da Ordu’daki çalıştayın “Fındıkta Verim ve Kalitenin Arttırılması Masası”nın sonuç bildirisinden bir istek:
-“Sertifikalı fındık fidanı yetiştirilmesi teşvik edilmelidir.”
84 yılda değişen ne oldu? Komisyonların ismi ile fidan ihtiyacının kelimelerle dile getirilmesi! Fidan var mı? O günden yok tu, bugün de yok!
*
Ordu 2019’da,Sanayi, Ticaret ve Tüketim Masası’nda Ziraat Mühendisi birisi ile Ziraat Odası Başkanı’nın benzer sözleri: “Fındık Allah’ın işi. Bir veriyi, bir vermiyi!”
Bizim de kendilerine de söylediğimiz cevabımız:
-“Trabzon’da 2018’de ortalama verim dekarda 60-70 kilo oldu. Ama Ticaret Borsası, Ferrero, Tarım İl Müdürlüğü ve bazı Ziraat Odaları tarafından yapılan örnek bahçe uygulamalarında dekarda verim 200 ile 300 kilo arasında niye oldu? Allah kime verdi, kime vermedi?”
Ez cevap; “Allah bahçesine bakana, çalışana verdi. Çalışmayana vermedi” diyemediler!
*
TEMBELLİĞE DESTEK…
O ki, bahçesine gitmeyenlerden, yani gübreleme, budama, bakım, ilaçlama yapmayanlar ve onlar yüzünden Türkiye’nin dünya üretimindeki payının yüzde 70’lerin altına düşmesi, dünya pazarında da yüzde 65’le çekilmesi gerçeği önümüze geldi, devletin 2009’dan beri verdiği, üretim ve verimi arttırmak için değil, tembelliğe alıştırmak için verdiği destekten de iki kelime dem vuralım mı?
Ordu’daki çalıştay da herkes az veya çok bu destekleme sisteminin yanlışlığından söz etti. Hatta devletin bu konuda bahçesine girene verilmesi şekliyle bir çalışma içinde olduğundan bile bahis edildi. Ama ne yazık ki, ne acı ki, fındığın ziraati ile meşgul olmak için kurulan Ziraat Odaları’nın temsilcilerinden “gık” bile çıkmadı. Neden derseniz? Onlar daha çok ticareti ile iştigal eyledikleri ve de basına beyanat vermekle meşgul oldukları için (!) fiyattan dem vurmakla meşgul idiler!
*
REKOLTE HESABI…
Hadi birkaç kelime de, “yalandan yere konuşulan (!)” rekolte üzerine söz edelim.
Bu ürüne sermayesini, milyonlar milyarlar hesabıyla yatıranların tabii ve en doğru olarak kendi işlerini başkalarına bırakmayarak yaptıkları rekolte tespitini, halâ geçmişte hep yalan yanlış hesap yapan devlete bırakma niyeti ve çabalarını anlamak mümkün değildir!
Sanayici, ihracatçı, hatta ithalatçı, “Ben kendi tespitimi yaparım. Ona göre de alım politikamı ve stratejimi belirlerim. Sen ne yaparsan yap, ona da karışmam” deme hakkına sahip değil midir?
Der de, yapar da! Bugüne kadar büyük oranda yanlış yapan devlet ile, tamamen hatalı tespitte bulunan Ziraat Odaları’na mı güvensinler! Bu neye benzer bilir misiniz? Sermayeyi eşeğe yükleyip, kontrölsüz bir şekilde çayıra sürmeye!
Kimsenin de, kimsenin emeği için böyle bir şey talep etmeye hakkı yoktur.
Onun için derim ki, şu rekolte tespit işini bir yere tahsis etme hedefine artık bir son verilsin. Herkes kendi başının çaresine baksın! Ki bakıyor da!
*
TEK YOL ÇALIŞMAK, ÜRETMEK…
1935’dğn 2019’a fındıkta değişen az şey de yok değil. Üretim alanları arttır, ihracat arttı. Hastalık ve zararlılar arttı.
Ama, verim azaldı, kalite azaldı. Gerçek manada üretici azaldı.
Temennimiz olumsuz ve kaybettirenlerde azalışların sürmesi, olumlu ve kazandırıcı olanlarda ise artmasıdır.
Bunun da tek yolu vardır; “çalışmanın en büyük ibadet olduğunu” bilmek ve o da bir ibadet sayılan üretimi, verimi ve de ihracatı da arttırmaktır.
Gerisi, rahmetli Erbakan Hoca’nın deyimi ile “faso fiso”dur.
Başlığı hatırlatarak sorup, tamamlayalım:
“Fındığı çalıştık mı?”