1.09.2019
30 Ağustos’un Türk Milleti ve Türkiye için ne anlama geldiğini, ne demek olduğunu tam anlatımıyla satırlara dökebilmek mümkün değildir.
Nasıl mümkün olsun ki?
Fırat’ın, Meriç’in, Dicle’nin, Kızılırmak’ın, Aras’ın, Sakarya’nınkiler yetmez, okyanusların suları mürekkep olsa kalemler yine kifayet etmez!
*
Çanakkale Şehitleri’ni
“Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın, Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...” diyerek anlatmaya Mehmet Akif bile yettiremediğine göre!
*
“Ölümsüz milletin tarihe saygısını,
Bakmasını bilirsen, burada göreceksin.
Nasıl silmiş ecdadım, ecelin kaygısını,
Mezar taşlarına bak, ölümü seveceksin” diye Göreleli Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel
*
Ben diyeyim “İstiklâl Savaşı”, siz söyleyin “Kurtuluş Mücadelesi”, onlar desin; “İnsanlığın en yüce özgürlük kavgası”nı anlatmak çok zordur ama, anlayabilmek o kadar güç değildir.
Yeter ki, Allah’ın “insan” diye yaratıp, “akıl” ile donatıp, “kul” diye tarif edip; “Türk” diye ad verip ve de “iradesini Hak’ka ve hukuka uygun” kullanmayı becerebilenlerden olup da “Vatan sevgisi imandandır” hadisi ile Peygambere Ümmetolabilmeyi becerenler arasında sayılın…
GÜVENLİ BÖLGE Mİ DEDİNİZ?
Suriye de oluşturulmak istenen Güvenli Bölge’nin ne olduğunu mu öğrenmek istiyorsunuz?
Hiç uzatmaya, evelemeye gevelemeye, ince eleyip sık dokumaya, öküzün altında buzağı aramaya, hatta şeytanın avukatlığını bile yapmaya gerek yok!
Bir zamanların Irak’ın Kuzey’inde sözü edilen ve amacına da ulaştırılan “36’ıncı Paraleli” vardı ya!
Hah, işte O’nu hatırlayın, bugünün“Güvenli Bölge”sinin ne demek, amacının da ne olduğunu anlarsınız!
Hoş bunların hepsi kısa adı BOP olan ve bir zamanlar eşbaşkanı olmakla da övündüğümüz, halâ da “vazgeçtik” demediğimiz Büyük Ortadoğu Projesi’nde de yazılıyaa!…
Ama, önemli olan okumak değil, okuduğunu anlamak olduğunu göre!
Eh anlama konusunda tepeden tırnağa kadar da hatırı sayılı ölçüde özürlü olduğumuza göre!
Yazanın kalemini, konuşanın çenesini, anlayanın da aklını boş yere yormasına gerek yok ki!
HAMAM İLE TAS, İNSAN İLE KAFA!
“Aynı hamam, aynı tas” denir de, “Aynı insan, aynı kafa” nasıl olur?
Allah (cc) hamam ile tasa can, dolayısıyla akıl vermemiş ki! Vermediği içinde her şartta aynı kurnadan su dolar, aynı havadan dem vurur gider.
Ama, insan diye yaratılıp, akıl ile donatılıp, “kul” diye nitelenenler, iyi de olsa, kötü de olsa aynı havadan dem vuramazlar, aynı havayı çalamazlar!
Çalarlar ise ne ve nasıl olur?
Doğruya yoldaş, hak ve hukuka sözcü olamamış “yandaş medyaya” bakın yeter de artar bile!
Başta İstanbul olmak üzere aynı teraneyi geveleyip duruyorlar!
Hem de, sahiplerine verdikleri onca zarara rağmen.
Dilipak'ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
Kendinizi değiştirin” başlıklı bir yazısında Abdurrahman Dilipak, önce Maide 105’i hatırlamıştı:
“Ey iman edenler, siz kendinizi düzeltmeye bakın. Siz doğru gittikten sonra yanlış yola sapanlar size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O size neler yaptığınızı haber verecektir.”
Sonra da, sivrisineğin sazının bile yettiği anlayanlar yerine, davul zurnanın bile kifayet etmediği anlamayanlar hanesine kayıtlı olanlara da şu tavsiyelerde bulunmuştu:
“Bakın eğer bu sonucun değişmesini istiyorsanız, kendinizi değiştirin. Bu sonuç, bugünkü halimizin önümüze koyduğu faturadır.
Ne kendinize yalan söyleyin, ne halka.
10 emirden biri “Yalan söylemeyeceksin” dir.
Allah’ın kullarına yalan söyleyen Allah’a da yalan söylemiş olur.
Zina eder, kumar oynar, şarap içer, torpil yapar, rüşvet yer ve sorulduğunda, kendi nefsini, ortaklarının nefsini, eşi, dostunu, evlad-ı ıyalini aklamak için yalan söyler.
Yandaşlarını onda olmayan sıfatlarla över, rakiplerini onlarda olmayan sıfatlarla yerer. Bunlar yalancıların tâ kendileridir. Yalancının mumu ise yatsıya kadar da yanmaz.”