26.04.2020
“İnsanoğlu için korona, nebatat için kokarca” derken günler geçip gidiyor.
“İnsanoğlu için korona, nebatat için kokarca” derken günler geçip gidiyor.
Hem de “Su gibi akıp giderek” değil, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın;
“Işık hızıyla geçti zaman” diyerek acı bir şiir tadında sıraladığı şekilde!
Onun için, “ölmek için doğduğumuz dünya”da ki ahir ömrümüzü kırmadan incitmeden, Allah’ın “Kul hakkı yemeden gelin” emrine uyarak, kıssadan hisse hesabıyla derbi mesel tadında “anlayana sivri sinek saz, anlamaya davul zurna az” diyerek tamamlamaya gayret edelim.
Gerisi! Gerisi, “kadayıfın altının kızarmadığını” görmeden göçüp giden rahmetli Erbakan’ın deyimi ile; “Fasa fiso!”
*
“Sokağa çıkma yasağı” denilerek konan uygulamanın adını galiba; “Markete hücum” diye değiştirmek gerekiyor!
Gerekiyor gerekmesine de marketin kasap bölümünde çalışan tezgahtar, “250 gram, yarım kilo olsun” şeklinde gelen et talepleri üzerine, “Abi yüzde 90’ı böyle. 1 kilo alan çok az var. Ne yapıyorlar bu kadar az et ile?” diye anlatmaya başlayınca, “Sus! Ben sana Bayburt’lu fıkralar kitabından bir kıssa anlatayım” dedim!
Bayburtlu Hasip, sarıp sarmaladığı 100 gram et ile eve gitti. Hanımı dayanamadı sordu; “Hep bele mi cekeceyük?
Hasip; “Yok hatun hepsi 40 gün” dedi.
Hanımı; “Eeee, 40 gün sonra ne olacak?” diye sorunca, Hasip; “Aluşuruh hatun aluşuruh” cevabını verdi.
KORKU SIRALAMASI!
Bizim bildiğimiz sıralama;
Birincisi sevgi üzerine kurulmuş Allah korkusu!
İkincisi, nizam üzerine konmuş devlet korkusu!
Üçüncüsü karşılıklı saygı üzerine inşa edilmesi gereken kul korkusu!
Özetle, önce Allah, sonra Devlet, sonra Kul!
Ama böyle mi?
İlk olarak kul kuldan korkar!
İkincisi, kul devletten korkar!
Üçüncüsü; “nasıl olarak öteki dünya da” diye hesap kitap yapılarak kul Allah’tan korkar hale geldi mi, gelmedi mi?
Aslında korkunun ne olduğunu bile tarif edemeyen bir güruh haline gelindiği için korona diye biri gönderildi de, Adem oğlu neyin ne olduğunu anlamaya başladı!
BU NE PERHİZ, BU NE LAHANA TURŞUSU!
Aşağı inip (Avam) dışarısı için; “Ne olursa olsun milli meselelerde birlik ve beraberlik” ifadeleri kullanacaksınız, yukarı çıkıp (Lord) içeriye yönelik kutuplaştırma ve siyasi çıkar hesabına yönelik kem sözlerle dolu lisan eyleyeceksiniz!
Eeee boşuna; “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” denmemiş ki!
ÖLÜM ALLAH’IN EMRİ DE…
Çok sever, çokça da mırıldanırım.
Durmuş Yazıcıoğlu’nun derlediği bir Adana türküsüdür.
“Kıratımın beli ince” diye başlar.
Nakarat kısmına gelince de yanık yanık;
“Yüce dağlar olmasaydı,
Laleleri solmasaydı,
Ölüm Allah’ın emri de,
Şu ayrılık olmasaydı” dizeleri dalar kulaklarımıza, eser gönlümüze…
Korona virüsüsün ortalığı kasıp kavurduğu günler sürüp giderse, sanırım yakın bir gelecekte bu türküyü fakir-fukara, işçi-memur, esnaf-işveren;
“Ölüm Allah’ın emri de,
Şu yokluk olmasaydı” diye söyleyenler çok olacak!