1.11.2020
Dolara bağımlı bir ekonomi olmaktan bir an önce kurtulması gereken Türkiye ekonomisinde ne zaman ki ekonomik dalgalanmalar ve krizler yaşanıyor, söz dönüp dolaşıp yine üretim ekonomisine geliyor.
Dolara bağımlı bir ekonomi olmaktan bir an önce kurtulması gereken Türkiye ekonomisinde ne zaman ki ekonomik dalgalanmalar ve krizler yaşanıyor, söz dönüp dolaşıp yine üretim ekonomisine geliyor. Covid-19 salgını ortaya çıkana kadar zaten dalgalanma ve krizlerle boğuşan Türkiye, üstüne gelen virüs ile dengeleri adeta alt üst etti. Dövizin tırmanmasıyla sanayicimiz ve reel sektör önemli bedeller ödediler… Ödemeye de devam ediyorlar. Çözüm için yapısal reformlar beklenirken, esnaf için de sicil affın çıkmasına ihtiyaç var.
Reel kesim durumun değişmediğini son günlerde daha fazla dile getiriyor ama durumu değiştirecek olan yatırım ortamının sunulması ve yapısal reformların gerçekleşmesi şart gözüküyor. Peki; niye yapılmıyor ve niye harekete geçmiyorlar? Asıl üstünde durulması gereken soru budur.
Belli ki yarın ne olacağını bilememenin, nasıl bir gelişme yaşanacağını kestirememenin yol açtığı bir bekle gör politikası herkesin kolayına gelmiş. Oysa, illerin dinamikleri reel sektörün ve iş insanlarının yanında olmalılar. Üretim ve yeni istihdamlar için yeni bir süreç başlatmalıdırlar. Çünkü kurdaki artıştan rahatsız olmayan yok gibi. Bu hızlı artış, hatta tırmanış reel sektörün işini çok ama çok zorlaştıracaktır.
Olası senaryolar… ve Mahfi Eğilmez’in tespiti
*Kurdaki artış öncelikle döviz borcu olan reel sektör kuruluşlarını zora sokacak ve önümüzdeki dönemde ne yazık ki iflaslar yaşanacak.
*O duruma gelinmese bile üretim maliyetinden tasarruf için işçi çıkarma yoluna gidilecek. Yani istihdam ciddi yara alacak.
*Özellikle bizim gibi dolarizasyonun yüksek olduğu, dış kaynak girişine bağımlı, yüksek ithal girdi kullanan ekonomiler için kritik bir dönemeçteyiz. Türk Lirası’nın hızla değer kaybettiği ve kurda oynaklığın arttığı son beş yılda bu olumsuzlukları net bir şekilde görüyoruz.
*Türk Lirası’ndaki değer kaybı bir takım olumsuz gelişmelerin sonucudur. Paramız değer kaybettikçe GSYH da baskı altında kalacaktır.
Ve bir tespit de Mahfi Eğilmez hocadan. Dış borcumuzun 421 milyar dolar olduğunu söyleyen ünlü ekonomist, “yılbaşında bu borcu ödemek için 2.5 triyon lira gerekiyordu. Bugün için 3.5 trilyon liraya ihtiyaç var. İlave borç yok ama ödememiz gereken tutar 10 ayda 1 trilyon lira artmış durumda” ifadelerini kullanırken sanki dolardaki yükselişin maliyetini ortaya koyuyor gibiydi.
Buğday sanayicinin, fındık ise köylünün elinde
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Genel Müdürü Ahmet Güldal, Türkiye’de buğday sıkıntısı bulunmadığını ancak fiyatların daha da artacağı beklentisi ile buğdayın satışa konu edilmemesinin sıkıntı oluşturduğunu söyledi. Ürettiği buğdayı bir şekilde satarak elinden çıkaran çiftçinin elinde en fazla yüzde 5’lik bir buğdayın ancak kaldığını ifade eden Güldal, fakat satışa konu edilmeyen asıl buğdayın, tacir, sanayici ve spekülatörlerin elinde bulunduğunu kaydetti.
Fındıkta ise son 40 yıldır alışılagelenin dışında iki ayı geride bıraktık. Eylül ve Ekim ayında salgın nedeniyle okulların tam olarak açılmaması, büyük şehirlerde yaşayan insanların halen köylerinde yaşamaya devam etmeleri ve fındıkların evde kalmasının yanı sıra belli bir kesimin de daha fazla fiyat beklentisinin ortaya çıkması ilk akla gelen nedenler. Avrupalının bu yıl önceliği Türkiye haricindeki ülkelere vermesi ve yılbaşından sonra Türkiye piyasasına yönelecek olması da yaşananların cevabı olarak önümüze çıkıyor. Geçen yıl bu aylarda 90 bin ton civarında olan iç fındık ihracatı 50 bin tona gerilemiş. Yani Avrupalı 40 bin ton daha az fındık almış. Bu durum her şeyi özetliyor aslında. Buna rağmen fındıkta görevini başarıyla yapan TMO’ya yeni fiyatı 25 lira olarak revize et diyenler ülke ve dünya gerçeklerini göremeyen ancak fındık üzerinden siyaset yapan bir kesimin işgüzarlardır. Tarım Kredi, TMO’nun üstünde fiyat açıkladı. Ama nedense açıkladığı fiyatların arkasında durmadı ve fiyatları düşürdü. Birilerinin çıkıp bunu kamuoyuna anlatması gerekir. Çünkü her şeyin bir bedeli var. Bedel ödediğin zaman gerçeklere göre yaşar ve uygulamanı ona göre planlarsın. Şimdi ne olacağını hep beraber göreceğiz. Ancak fındıkta düşen ihracat rakamları ve genel ihracat tablosu bir yerlerde yanlışlık olduğunun en büyük göstergesidir.
Mücbir sebep ertelemesi yapılandırma dışında
Sözü biraz uzattık ama iki konudan da kısaca bahsetmeden geçmeyelim. Gazetemizin bu haftaki manşetinde “yapılandırma” konusunu teknik yönleri ile ele aldık. Kısa adı TÜRMOB olan Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği Başkanı Emre Kartaloğlu, Ordu ve Samsun’daki başarılı meslektaşı ile birlikte haftanın manşetini “mücbir sebep ertelemesi” üzerinden attılar.
Ekonominin başkenti İstanbul
Her ne kadar bölge gazetesi olsak da İstanbul’un hepimizin etkileşim alanında olmasından daha doğal bir durum olamaz. Hafta ortasında üç günlük İstanbul seyahatimizde ülke ekonomisinin yüzde 44’lük payla bu şehirde şekillendiğini bir kez daha gördük. Dört buçuk kuşaktır denizle haşır neşir olan Sagun ailesinin Samsun’dan başlayıp uluslararası pazarlara taşınan öyküsünü Oğulcan Kemal Sagun’un ağzından sizlere aktardık.
HAFTANIN SÖZÜ
Başarı bir yolculuktur, bir varış noktası değil