26.09.2021
Özellikle Covit-19 virüsü ile beraber ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada gıda güvenliğinin ve tarımın ne kadar önemli olduğunu fark ettik. İklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda tüm dünya mutlak surette önlem almak zorunda. Karadeniz Ekonomi Gazetes
Bu hafta da inşaat sektöründe yükselen maliyetlerin yansımalarını manşetimize taşıdık. Gelelim bundan sonraki süreçte daha sık duyacağımız “yeşil ekonomi” ve “sürdürebilirlik” konusuna… Artık dünya genelinde tüm şirketler büyürken doğaya duyarlı olduğunu ispatlamak zorunda. Bu konuda önemli yatırımlar yapmak da bir başka zorunluluk. O nedenle ihracatçı firmalarımızın bu konuda önemli yatırımlar yapması ve kendilerini bu yeni döneme hazırlamaları gerekiyor. Artan dünya nüfusuna paralel olarak sanayileşmenin hızlanması, doğal kaynakların daha hızlı, kontrolsüz ve bir bakıma acımazsızca kullanılmasına neden olmuştur. Sürdürülebilirlik de kaynakların daha kontrollü bir şekilde kullanımını sağlayarak bu acımasızlığa “dur” demeyi öngören ve doğaya verilen zararı en aza hatta sıfıra indirmeyi amaçlayan bir felsefedir.
Artık yeşil ekonomi kavram olarak tüm ülkelerin gündemine girdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Paris Anlaşması katılım açıklamasını hatırlatıyor ve herkesi yeşil eylem planına katkıya çağırıyor. Yani, “hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” sözünü daha sık duyduğumuz günlerden geçiyoruz. O ki; yeşil mutabakat, salgının da etkisiyle tüm ülkeleri ve uluslararası ticaret yapan şirketleri gerekli tedbirleri almaya ve yatırımları yapmaya mecbur bırakan bir sürecin başlatılmasıdır. Yurt dışına ihracat yapan şirketlerin gerekli yapısal dönüşümü acilen sağlamasını gerekli kılan yatırımları yapacağı bir döneme giriyoruz. Çünkü Avrupa pazarında malımız dolaşacaksa gerekli şartlara uymamız ve yatırımları yapmamız elzemdir. Kısaca SEB olarak adlandırılan sıfır enerji binalar bir zorunluluk halini alacak. Bilindiği gibi sıfır enerji binası, yıl boyunca en az tükettiği kadar enerjiyi yenilenebilir enerji kaynağı kullanarak üreten binalardır. Dolayısıyla bundan böyle ürün ve proje odaklı çalışılmak zorunda. Büyümek isteyen şirketler yeşil değerler üzerinden yükselecek. Kurallara uymayan şirketler ise oyunun dışında kalacak.
Fındık sektörü ve rekabet kurulu
Yabancı alıcı ile ilgili olarak Rekabet Kurulu’na yapılan ilk şikâyetten sonra bir başka şikâyet daha gündeme geldi. Piyasanın diğer paydaşları şimdi de büyük yabancı alıcının kabuklu fındık piyasasına girmemesi gerektiği yönünde şikâyette bulunuyorlar. Aslında son yıllarda Rekabet Kurulu’na bu tür şikâyetlerin son zamanlarda arttığını biliyoruz. Özellikle serbest piyasa TMO fiyatlarının altında kaldığında en büyük alıcıyı ve bölge ticaret borsalarını bu kurula şikâyet edenler çok fazla kurum ve kuruluş olmuştu. Üyelerinin bu iddiaları ortaya koyduğu borsalar, dilekçe ve ıslak imzalarını atan üyelerinin sesini 5174 sayılı yasaya göre duyurmakla yükümlülerdir. Yeter ki iddiayı ortaya koyanlar bu söylemlerinin arkasında dursunlar.
Aklıma gelmişken bahsedeyim; geçmişte Orhan Oltan yabancı alıcının CEO’su iken bu tür şikâyetlerle karşılaşmaktan büyük üzüntü duyduğunu her fırsatta dile getirmekteydi. O günlerde de bu şikâyetler yapılıyordu ve Rekabet Kurulu sayesinde iddiaların aslının olmadığı ortaya çıkıyordu. Aynı şekilde Ticaret Borsamız da Rekabet Kurulu’na şikâyet edildiğinde kurulun sonuç raporlarında, piyasada arz ve talebe göre fındık fiyatları oluşurken lisanslı depoculuğun eksikliği, emanet bırakılan fındıkların piyasalara verdiği zarar ve güçlü alıcıların olduğu fındık piyasasında güçlü fındık üreticisi ve güçlü Türk fındık sanayicisinin olması gerektiği tespiti yazılmıştı. O günden bugüne dertler sıkıntılar hep aynı. Merak edenler Google arama motoruna girerek o raporları inceleyebilirler. Son dönemde TMO’nun fındık piyasasında taban fiyat açıklaması da aslında sorunlar çözülene kadar ülke çiftçisinin çıkarlarını korumaya yönelik bir mekanizmanın devreye girmesi olarak algılanmakta. Bunu fındık ihracatçısı ve üreticisi dâhil tüm paydaşlar kabul ediyor. Bu nedenle TMO olmasaydı fiyatların daha da düşeceği gerçeğini görerek ofise haksız eleştiri yapmak yerine Rekabet Kurulu’nun tespit ettiği eksikleri giderme yoluna gitmeliyiz.
Keşke öğrenci garantili yurtlar da yapsaydık
Yapılan güzel işleri alkışlarken kamu hizmeti gördüğü gerçeğinden yola çıkarak, ülkemizde geçiş garantili köprüler, hasta garantili hastaneler ve buna benzer birçok önemli yatırım yaptık. Son zamanda gençlerimizin yurt bulamadığına yönelik haberler ulusal ve yerel basında geniş yer bulurken hayırsever iş adamlarımız Ergin Karlıbel ve Kadir Aydoğdu sorunları çözülünceye kadar otellerini geleceğimiz olan öğrencilerimize açtılar. Bu iki iş insanımızı örnek oldukları için kutluyorum. Valilikler, öğrencilerimizin mağdur olmamaları için bu türden önemli konularda odalardan ve borsalardan destek alabilirler gibi geliyor bana. Öte yandan insanın bu tabloyu gördükten sonra keşke öğrenci garantili yurtlarda yapsaydık diyesi geliyor.
HAFTANIN SÖZÜ
‘Geçmişin’
Gitmesine izin vermezsen
‘Geleceğin’
Oturtacak yer bulamazsın.