Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
20.09.2024

20.06.2021

SOSYAL GİRİŞİMCİLİK

2008 Krizi yapısal ve çok-boyutlu bir krizdi... İktisadi faaliyet adına her şeyin kuralsızlaştığı / özelleştiği bir ortamda, türev piyasalarla yaratılan balonun patlamasıyla ortaya çıktı. İktisaden daralma bir yana,gelecek belirsizleşmişti...

2008 Krizi yapısal ve çok-boyutlu bir krizdi...

İktisadi  faaliyet adına her şeyin  kuralsızlaştığı / özelleştiği bir ortamda, türev piyasalarla  yaratılan balonun patlamasıyla ortaya çıktı.

İktisaden daralma  bir yana,gelecek  belirsizleşmişti...

Dahası, Kıbrıs’lı yazar Aliye Ummanel ‘in sözleriyle ‘’Gerçeğin ne olduğunu anlayabilme yetisini yitirmiş bir insan bu.İşlediği  en büyük cinayette  gerçek öldü. Gerçeğin  kendisi...... ‘’      

Gerçek ölünce, krizin aslı-astarını araştırmak   olanaksızlaştı,gündemden  düştü.

Tviter / fays buk   gibi  sanal enformasyon araçlarıyla, insanlık  hayali  ufuklara  doğru yüzdürüldü.

Ortalık, popülist sözlü  / dikta özlü  adamların pazaryeri oldu, korku imparatorlukları oluştu...

Profesör M. Castells ve arkadaşları 2012’de   bu çılgınlığa aslında yok oluşa panzehir olma niyetine   bir ‘’Aftermathproject  Network ‘’u kurdular, aslı, Kaf Dağı’nın ardını araştıracak bir projeydi.    Dertleri,kriz dalgasını aşacak  bir toplumsal değişim ağının oluşturulmasıydı. Bu ağ, yeni ‘’ortak yaratım mekânları’’ ortaya çıkaracaktı. Ağlara dayalı ortaklıkla   bir aidiyet kültürünün  mümkün olacağını düşünüyorlardı. Başkalarıyla paylaşmak bir gelecek inşa etmenin ortak zeminiydi.

İsrael ‘in kibbutz deneyi de  bu değil miydi ? Bu ülkenin ekonomik varlığı bu oluşumdan   doğmamış mıydı ?

Castells ve arkadaşları  bir noktanın altını çiziyorlar :  Alternatif ekonomi pratiklerinin  bir kullanım değeri ( use value economy ) olması gerekiyor. Marx’ın 18. Brumaire’de vurguladığı üzere, içerik lafı  aşmak zorunda...

‘’Tarih bizim dışımızda kendi olağan çizgisi izler ‘’diyen Hegel’ci düşünceye  karşı ‘’  tarihi  ben yaratırım‘’diyen  bir insan başkaldırısına tanık olacaktık bu yeni pratikle...    

Krizler, korku toplumu  yaratıyordu, bu yeni pratik ise güveni...

Zaten bu nedenle  bu yeni oluşum, yurttaşlık değerlerinin kılavuzluk yaptığı  genişletilmiş bir demokrasi  tasavuruydu.

Keynesçi yeniden yapılandırmalar adına  her çözüm bir kenara itilmeli,üretim , dağıtım ve bölüşüm kategorileri, yenilikçilik esasıyla  yeniden döşenmeliydi.

Ekonomik olmaktan çok öte, ortada bir kültürel kriz  vardı...Bu kriz  Nobel ödüllü G. Akerlof  ve R. Schiller’in sözleriyle  mevcut   ekonomik  yapının   sürdürülemezliğine yol açıyordu.

Bu nedenle düşünce sistemimiz  ne ve nasıl soruları üstünde yoğunlaşmalıydı...

Aftermath Projesi,  2008 Krizi sonrasında 4 katmanlı  bir  toplumsal yapının varlığının altını çizdi,kanımca çok geçerli :

  1. Dijital  kapitalist ekonomi. Temel sürükleyicisi profesyoneller, temel sorunları ise sadece  ‘’şu an ‘’. Bu salgın ortamında  Borsa’ları çoşturmakla meşguller.
  2. Önceliklerini yitirmiş, kaotik koşullarda bir  kamu  sektörü. Salgında AB Komisyonu‘nun aczi  buna güzel bir  örnek oluşturuyor.
  3. Düşük  niteliklilerin  oluşturduğu geleneksel ve marjinal işlerden oluşan  ekonomi pratiği. Bu etkinliklerin tamamı ‘’dün’’e ait. 
  4. Ekonomik kültürler çeşitlenmesinden oluşan  kâr motifini dışlamasa da,değişimi  ve sosyal etkiyi asal  konusu  olarak gören, alternatif bir ekonomi sektörü. 

Castells  ve arkadaşlarına göre,yerel ve küresel  değerleri buluşturan  ‘’Yeşiller Hareketi’’ bu arayışın iyi bir izdüşümü( Alman Yeşilleri‘nin 134 sayfalık  2021 Seçim Programını okuyunca, yeni  toplumsal ağın tümüyle örülmek istendiğini izlenimini ben de alıyorum).        

Alternatif ekonomi ya da Türkçemizde kullanıldığı  şekliyle  ‘’Dayanışma Ekonomisi‘’  somut ifadesini  ‘’Sosyal Girişimcilik ‘’ (SG) olgusunda  buluyor. Avrupa Komisyonu bu olguyu  çok net ve açık bir biçimde şöyle  tanımlıyor :

-Öncelikli toplumsal sorunları maddi fayda ve kâr  ön planda olmaksızın ortadan kaldırmaya  ve sistemleri dönüştürmeye yönelik,sosyal etkiye sahip ve sosyal katkı sağlayan girişimcilik  faaliyetleri,sosyal girişimciliktir.   

Bu anlamda kârdan oluşan gelir çıktısının  ana  misyon neyse  ona kullanılması  gerekir. Kıbrıs’ta Mağusa Tıp Merkezi bu anlamda iyi bir örnek.  Ana sözleşmesi, kâr dağıtımı yapılmamasını, bu parayla tıbbi cihaz  yanilenmesini  ve hastane   fiyatlandırma sisteminin  yöre insanının alım gücünü aşmamasını öngörür.

Sosyal Girişimcilik ezcümle;

  1. Bir değişim öncüsü olmalıdır.
  2. Kalıcı ve ölçekli çözümler geliştirmelidir.

Sosyal girişimcilik sadece bir ağ olabilir (Wikipedia ).Kooperatifçilik şekllinde  ortaya çıkabilir (Tabia  ve Ecza Koop birliktenliği ).Kooperatif ruhlu şirket yapısı tercih edilebilir ( KKTC’de Uni-Cap) Bir kampanyayı  hedefleyecek şekilde hiçbir yasal zemini olmayan bir platform olabilir (İBB’nin Askıda Fatura yardımlaşma kampanyası,ABB‘nin İyilik Hareketi, İstanbul Barosu  bünyesindeki  gönüllü hukuk destek hizmeti). Sosyal girişimcilik çocuk ya da yaşlı bakımını  öngören gönüllülük esasına dayanan ama süreklilik gösteren bir çekirdek de olabilir.

Önemli olan, amaç olarak tanımlanan sosyal hedef ve bunu gerçekleştirmeye dönük  araç(ların) doğru benimsenmiş olmasıdır.   

Kayıtlar, dünyadaki ilk  sosyal girişimcilik örneği olarak  ABD‘li  B. Drayton‘un  1980’de   öncüsü olduğu, adını bir Çin imparatoruna atfen ‘’Ashoka ‘’olarak verdiği  hareketi gösterir. Kanımca yanlıştır...

‘’Rekabetçi bir yurttaşlar sektörü ‘ ‘ kurma savıyla  yola çıkmış ,bağış  toplayarak yaşayan gönüllülük esaslı bir   proje hareketi,ağ  hareketi olmaktan çok, olsa olsa eski ABD-AİD  YardımTeşkilatı ‘nın modern bir  örneği olabilir, hepsi bu... Zaten ABD ‘de  kâr- dışı-şirket statüsü olan 501(c)  statüsü   bu tür yapılanmaları  iktisadi  alana sokmaz, Kızılayvâri   dayanışma etkinlerine  yönelmesini öngörür.  

Prof. Muhammad  Yunus‘un  1983 ‘te Bangladeş’te kurduğu  kadın üretkenliğini hedefleyen ‘’Mikro Kredi Hareketi ‘’(Grameen Bank ) toplumsal değişim yaratan  bir oluşumdur. Dr.Yunus, bu değişim liderliği için 2006 Nobel Barış Ödülü’nü almıştır.        

Bu koza hareketi,  2010 virüs salgınında  bir  toplumsal dayanışma  ağı oluşturarak,  SG ‘in aynı zamanda süreklilik oluşturması gerektiğinin güzel bir örneği olmuştur.

Bangladeş otoritelerinin  Dr. Yunus‘a  dava açarak bu toplumsal hareketten istifaya  mecbur kılmaları, SG‘in politik salvolardan her daim  payını  aldığını gösterir.

Burada 2 destek ayağı,birolmazsa olmaz olarak karşımıza çıkar :

  1. Destekleyici Platformlar (Kuluçka Merkezleri, Ortak Alım  Platformları,mentorluk programları. ODTÜ- Kuluçka Merkezi, T. İş Bankası Workup Girişimcilik Programı, Arya Kadın Yatırımcılar Programı, öne çıkan  anlamlı uygulamalardır ).
  2. Sosyal Finansman (Sabancı  Vakfı’nın kadın farkındalık  hibe programı buna iyi bir örnek  oluşturuyor. Türkçemize ‘’kitle fonlaması ‘’ olarak giren ‘’ crowdfunding ‘’  hukuki düzenlemesi iyi  yapılması kaydıyla,bir sosyal finansman olarak  sayılmalıdır ).      

Dünya üstünde  güzel örneklker var : 

Peru‘da  Forest Alliance  Hareketi bir iktisadi ağ olarak  Cafe Famenino’larıyla kahvede yepyeni bir bölüşüm kategorisi  kurulmasını sağladı, olay   basit bir arz = talep denkliğinden  çıktı, fiyatlar üreticiyi öldürücü iken, onları  yaşatır oldu. Venezulla’da  Empresa Campesina Programı ve kooperatifleri  de   aynı işlevi görüyor ( Bu örnekleri  Ebru Erke ‘in  Hürriyet gazetesindeki  yazılarından derledim ).

Kahve  olayını önemsiyorum...

Çünkü  dünyanın en iyi kahvesi olarak namlanan  Kenya Arabica kahvesinin 2021 spot fiyatı 44 $ / kg ama üreticinin eline  sadece % 6 ‘si ( 2,6 $ ) geçiyor.Latin  dünyasında  ortaya  çıkan bu oluşumlar kahve  üreticilerinin  ‘’ nefes ‘’ almasını  sağladı.     

Yine İspanya’nın  Bask  bölgesi’nde ortaya çıkan ve   ‘’ Ejderha ‘’  anlamına gelen  Mondragon Kooperatifçilik  Hareketi şu an 100 ülkede 250 şirketle  yerküre üstündeki  ‘’en büyük sanayi temelli kooperatifçilik ‘’. Bask bölgesini İspanya’nın tüm bölgelerine  göre  gelir  dağılımı yönünden  positif yönde  ayrıştırdı. Ama  bunu yaparken, demokrasi kültürünü  kendi bünyesinde sonuna dek uyguladı... Beyaz ve mavi yakalılar arasındaki  ücret  farkı   1‘e 6 ile  sınırlı.  Sermaye payı ne olursa  olsun, her ortağın 1 oy hakkı var, işçiler yönetimde söz  sahibi (mitbesttimungrecht ).  

Mondragon Hareketi ‘nin öncüleri  kendilerini bir ‘’ model ‘’ olarak tanımlamıyorlar ‘’ çözüm’’ sözünü yeğliyorlar.

Türkiye’de  Tire Süt Kooperatifi benim için  bir tipik sosyal girişimcilik örneği. Adında  ‘’ kooperatif ‘’ oluşundan çok   ‘’ Okul Sütü Projesi ‘’ ile  ölçülür sosyal etki yaratması, ‘’ Bizim Çiftlik Projesi ‘’ ile  üretici ortağına ölçekli ortak alan yaratmasıyla bir SG örneği.

Mondragon‘da nasıl  Papaz Ander  bir değişim lideriyse ,Tire Süt Koop’ta bu  değişişm lideri Mahmut Eskiyörük.  

Zihni itirazları  görür gibiyim...

Evet,  bütün bu  canlı deneyler, 2008 Krizi  sonrası  ortaya çıkmış örnekler değil.

Bence daha iyi...

Çünkü  bütün bu örnekler, alternatif  ekonomi  örnekleri  olma adına, sosyal girişimcilik  etkinliğinin insanlığın varoluşundan bu yana  ortaya çıktığını  ve sivrildiğini gösterir.

Burada önemli olan adına  ’’ekonomik’’ dediğimiz bu  2008 krizindeki Gordium düğümünün çözülmesinde insanoğlunun zihni ve kültürel  anlamda bu   ‘’çıkmaz yolu ‘’ görmesi / algılaması / kabul etmesi ve  bir  karşı çıkışı da  gözüne kestirmesi geliyor.

Papaz Ander’in vaazlarıyla bezediği kültürel başkaldırı çağrıları kadar, Franco‘nun kasıp  kavurduğu  yaşanmaz  İspanya iç savaş ortamı   ve buna iradi olarak karşı çıkmayı  göze alan Bask insanı olmasa, Mondragon Hareketi ortaya çıkar mıydı ?      

’İptal edilmiş  kredi kartlarından  başka  kaybedecek  bir şeyi olmayan insanların ‘’  yapması gereken açılımı Prof. Castells şöyle  tanımlıyor:

-Hayatın anlamına ilişkin farklı bir değerler kümesine dayanan, kârı dışlamayan bir ekonomi sektörü...

Prof. Castells’e katılmamak mümkün mü ?

Piyasaların neo-con’laştırıldığı, kuralsızlık ve hukuksuzluğun  birbirini  tamamladığı, yaşamın özelleştirilerek orman yasalarının egemen kılındığı  bir ortamda, sosyal  girişimciliğin ilmik ilmik   dokuduğu dayanışma ekonomisi, yeni bir siyaset  dilinin de doğmasını  sağlayacak.

Türkiye  Zekâ Vakfı kurucusu  Emrehan Halıcı‘nın  güzel bir  betimlemesi var : Hayal kurabilme, yapay  zekâ karşısında üstün kaldığımız  tek  alan...

Evet, yeni bir siyasetin hayalini görelim !

İnsan olarak buna hakkımız var...

-----------------

*KIYED’te 17 Haziran 2021’de  verdiğim konferansın metninden  özetledim.

ETİKETLER; Karadeniz Ekonomi