Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
20.09.2024

Nejdet Gürsoy: Fiyat düşünce hedef sanayici oluyor

Gürsoy A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Ordu Ticaret Borsası Eski Başkanı Nejdet Gürsoy Karadeniz Sohbetlerine konuk oldu.Gürsoy ile firmanın yolculuğu, fındık sektörünün sorunları ve Ordu ekonomisi üzerine konuştuk.

info@karadenizekonomi.com / 17.11.2017

Nejdet Gürsoy: Fiyat düşünce  hedef sanayici  oluyor

“Politikası olmayan, sistemi olmayan bir ürünün başına her sene değişik sorunlar gelecektir. Arşivlere bakın. Fındığın fiyatının iyi olduğu sene basında ne bir eleştiri ne de bir yazı vardır. Ancak fındığın fiyatı düştüğü zaman hedef hep sanayici olmuştur. Bugün fındığın tekelleşmesini konuşmamız lazım. Eğer fındığı sadece birkaç firma ihraç ederse, üreticinin durumu ne olur, bunları düşünmemiz lazım.”

-Nejdet Bey, sizi tanıyabilir miyiz? Nejdet Gürsoy kimdir?

-Nejdet Gürsoy, her şeyden önce iyi bir Orduludur. Ordu sevdalısıdır. 1955’de Ordu’da doğdum. İlk, orta ve liseyi Ordu’da tamamladım. Almanya’da 3 yıl dil eğitimi aldım. 26 yaşımdan beri Gürsoy A.Ş.’de görev yapıyorum. Bundan beş yıl önce de, üç dönem boyunca Ordu Ticaret Borsası Başkanlığı yaptım. Şirketimiz 1933 yılında kuruldu. Abim ve ben, okulumuzu bitirdikten sonra, 1986’da şirketleşerek bugünkü Gürsoy A.Ş.’yi kurduk. Bir tane Organize Sanayi Bölgesi, bir tane Kumbaşı ve bir tane de Perşembe’de olmak üzere 3 tesisimiz var.

-Şirketinizi aile şirketi olarak tanımlıyor musunuz? Bu durumun avantajları ve dezavantajları nelerdir?

-Türkiye’de aile şirketlerinin 4 nesil sonra dağıldığını görüyoruz. Ama bunlar içerisinde kurumsal olarak faaliyet gösteren firmalar hala devam ediyor. Biz de almış olduğumuz terbiyeyi aynı şekilde çocuklarımıza aşılıyoruz. Çünkü 85 senelik bir firmayı bizden sonra gelen kuşağın da devam ettirmesi gerekiyor. Profesyonellik açısından bir ‘Aile Anayasası’ndan söz edebiliriz.

-Fındık sektörü dışında başka sektörlerde de faaliyet gösteriyor musunuz?

-85 yıllık bir şirketiz ve bu şirket bizim namusumuz. Dolayısıyla bunu muhafaza edebilmek için tek sektöre konsantre olduk. Önemli olan ayrı ayrı sepetler değil, tek sepetteki yumurtaları koruyabilmek.

-Fındığa dayalı ürettiğiniz ürünlerinizle ilgili bilgi verebilir misiniz? Yeni ürünleriniz olacak mı?

-Gürsoy A.Ş Olarak ağırlıklı olarak ihracat yapıyoruz.100 den fazla ülkeye ihracatımız var. Son beş senedir iç piyasaya ağırlık verdik, yeni yatırımlar yaptık. İç piyasa da vadeli yürüdüğü için dikkatli gitmek zorundayız. Ancak beş senede beklediğimizden daha fazla mesafe kaydettik. Tabi iç piyasaya sürebileceğimiz farklı ürünler bulabilmek için Ar-Ge çalışmaları yapmak şart. Buna ağırlık veriyoruz. Önümüzdeki yıllarda da birkaç farklı ürünle piyasaya girmeyi düşünüyoruz.

-Güncel fındık piyasasını analiz edebilir misiniz?

- Türk fındığının önünde onlarca sorun var. Bu sorunlar her geçen gün artıyor. Fındık işi bir sisteme kavuşturulmadığı sürece kimsenin iyi yönde bir beklentisi olmamalı. Son yıllarda fındık hemen hemen tekelleşti. Tekelleşen bir piyasada eğer üretici geliştirilmek isteniyorsa, o üreticiyi bir birlik ya da bir kooperatif altında toplamak gerekir. Ürün Borsaları, Lisanslı depoculuk ve borsalara seans salonları yapılması gerekiyor.

-Fındıkta arz fazlası Türkiye için sorun mu? Katma değer sağlamak için inovatif neler yapılabilir?

-Fındıkta sorunlar hep anlık olarak çözülmeye çalışılıyor. Bunun sonucunda da Türk fındığı kaybediyor. Mesela başka ülkelere fındık fidanı diktirilip, rakip oluşturulmaktadır. Çin, fındık fidanları dikmeye başladı. Şili’de toplanan 20 milyon kilo fındık, rekolteye dâhil oldu. Özellikle Amerika’da fındık üzerine ciddi çalışmalar var ve bu çalışmaları bilimsel olarak yaptıkları için, ileride belki de Türk fındığının rakibi olacaklar. Bunlar pek çok kimseye abartılı tahminler olarak görünebilir. Ancak biz sektörün içinde olduğumuz için fındıkla ilgili gerçekleri net olarak görebiliyoruz. Eğer tedbir alınmazsa, bugün % 87’isine sahibiz diye övündüğümüz fındık pazarında, 2025 yılında %50’nin altına düşebiliriz.

-Devletin fındık politikası dünden bugüne nasıl değişti?

-Politikası olmayan, sistemi olmayan bir ürünün başına her sene değişik sorunlar gelecektir. Arşivlere bakın. Fındığın fiyatının iyi olduğu sene basında ne bir eleştiri ne de bir yazı vardır. Ancak fındığın fiyatı düştüğü zaman hedef hep sanayici olmuştur. Bugün fındığın tekelleşmesini konuşmamız lazım. Eğer fındığı sadece birkaç firma ihraç ederse, üreticinin durumu ne olur, bunları düşünmemiz lazım.

-Yabancı güçlerin yerli sermayeyle ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Ülkemiz de yabancı sermayeye ihtiyaçvar.Biz yabancı sermayeye karşı değiliz.Ancak Devletin rekabet şartlarını koruması ve yerel firmalarımızı güçlendirecek politikalar üretmesi gerekiyor.Bugün fındığı en fazla alan bir firmanın, dünyada fındığı en fazla tüketen bir firmaya satılması bence doğru değil. Bu güçlü firmalar 1-2 yıl vadeli kontratlar yapabiliyorlar. Ancak bunu bizim yapma şansımız yok. Dolayısıyla bu da fındığı tekelleşmeye götürüyor. Bana göre fındık yüzde 90 tekelleşti. İtiraf etmek gerekir ki ilk etapta yabancı firmaların fındık piyasasında olmaları fındığın elini güçlendirir ve daha fazla pazar bulunur düşüncesi hâkimdi. Ancak görüldü ki uzun vadeli, güçlü sermaye olduğu zaman o sermayeye mevcut sanayicinin rakip olma şansı yok. Rakip olamadığın yerde de pazar kaybediyorsun. Pazar kaybettiğin yerde de ihracatın azalıyor. Bu yüzden bizim gibi sanayicilerin pazarını daraltıyorlar diyebiliriz.

-Fındık ihracatında en fazla satış Almanya’ya yapılıyor. Hamburg Borsası efsanesi buradan mı geliyor?

-Böyle bir fındık borsası yok. Bu işin tribün tarafı. İşin gerçeğine baktığımız zaman; geçmişte ticaret tırlarla değil gemiyle yapılıyordu ve uzun bir zaman alıyordu. Bu bir takım problemler yaratıyordu; bu problemlerin çözebilmesi adına Hamburg Borsası’nda bir bölüm oluşturulmuştu. Bu bölüme müracaat ediliyor, bir hakem tayin ediliyor ve problemler orada çözülüyordu. Bu hikâye sadece bundan ibaret.

-En büyük müşterimiz neden Almanya?

-Önceleri fındığın pasta sanayi, kek sanayi ve çikolata sanayinde kullanılan kısmı genellikle Almanya’ya ihraç ediliyordu ve Almanya üzerinden de diğer ülkelere dağılıyordu. Ancak insanlar bire bir ticari ilişkiler kurmaya başladıktan sonra tabi ki orada bir düşüş yaşandı. Almanya diğer ülkelere göre büyük alıcı konumunda. Ancak % 90 olan oran %60’lara düştü.

-Üreticiye alan bazlı destek nasıl uygulanmalı?

-Alan bazlı destek üreticiye sadece maddi olarak verilen bir destektir. Bakanlığın öncelikle fındık bahçelerinin envanterini çıkarttırması lazım. İtalya’da sadece fındık fidanı yetiştirip satan firmalar var. Bunlar dünyanın her yerine fındık fidanı satıyorlar ve iki sene sonra insanlar bundan ürün alıyorlar. Bizim Fındık Araştırma Enstitüsü ve bakanlığa bağlı Tarım İl Müdürlüklerimiz var. Bunlarla birlikte çalışılarak fındık ağaçlarının gençleştirilmesi işleminin yapılması lazım. Çünkü mevcut fındık ağaçlarının ne kadar bakımını yaparsan yap, bu ağaçlar karşılığını veremiyor. Bu bahçelerdeki fındık ağaçlarının yaşları 70 ile 100 arasında. Doğal olarak bunların sökülüp gençleştirilmesi lazım. Ayrıca insanların köyden şehre inmemesi için, köyde yaşayan insanlara bu teşvikin daha fazla verilmesi lazım. Özellikle Fındık Araştırma Enstitüsü ve Tarım İl Müdürlükleri’nin görevlendirilmesi ve pilot köyler seçilip bu işlere hemen başlanması lazım. Bu bizim bölgemiz için çok önemli. Çünkü bizim bölgemizde fındık, dönüm başına 100 kg. zor çıkıyor. Ama örneğin Düzce ya da Sakarya’da dönüm başına 200 kg. fındık toplanıyor. Gürcistan fındık dikti; dönüm başına 350 kg. aldı. Biz dönüm başına 100 kg. üretip buradan 800 TL kazanırken, diğeri yine bir dönümden 2 bin 400 TL kazanıyor. Onunla rakip olma şansın yok. Doğal olarak bizim üretecimizin fındık işinden bir kenarda para biriktirme imkânı yok. Ancak bu sorunu oturarak çözemeyiz. Örneğin fındık ocaklarının arasında binlerce hektarlık toprak var. Bunların arasında ne üretirsek üreticiye yan gelir sağlarız diye araştırma yapmak lazım. Ancak bunun araştırmasını üretici yapamaz. Bunun araştırmasını Fındık Araştırma Enstitüsü ve Tarım İl Müdürlükleri’nin yapması lazım. Bir pilot köy seçeceksin, bu işlemi yapacaksın. Baktın ki bu iş tuttu devam edeceksin. Ben üreticiyi savunuyorum. Çünkü ben de bir üreticiyim. Fındığın toplanması, patoz aşaması ve çuvala konulmasına kadar olan bütün aşamaları biliyorum ve üreticiye hak veriyorum. Eğer birileri bunun tersini savunuyorsa, buyursun fındık yetiştirsin. O zaman gerçeğin ne olduğunu öğrenir.

-Bizim enstitü ve İl Müdürlükleri dışında üniversitemiz de var. Onu da işin içine katabilir miyiz?

-Özellikle artık Ziraat Fakültesinin fındıkta ağırlığını ortaya koyması gerekiyor. Bu fakültenin de ziraat odaları ile işbirliği yapması gerekiyor. Hatta biz sanayicilerle ortak çalışmalar yapması gerekiyor. Tahmin ediyorum ODÜ Rektörümüzün böyle bir çalışması var. Belki önümüzdeki zamanda böyle bir çalışma yapılabilir.

-Ordu ekonomisini genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Ordu’da açık konuşmak gerekirse siyaset üstü bütün renklerin temsil edildiği şehrin dinamiklerinden oluşan bir Ordu lobisini temsil eden fikir kulübüne ihtiyaç var. Siyasetciler bugün var yarın yoklar bu şehir için en iyi kararı Ordu’da yaşayan Ordu insanlarının temsil edildiği bir ‘Ordu Lobisi’ verebilir. Bu lobide iş dünyası temsilcileri, Ticaret ve Sanayi Odaları, Üniversite Ordu Kent Konseyi ve detaylandırarak devam edebiliriz, bana göre eksiğimiz tüm renklerin temsil edildiği Ordu lobisinde ihtiyaç var. Ordu ekonomisi fındığa endeksli. Şu anda ekonomi durgun. Küçük esnaf ve zanaatkârların ticaret hacmi çok sığ. Bunu kırmak için sanayiciye sanayici gözüyle bakmak lazım. Bu sanayicilerden, Ordu daha fazla nasıl geliştirilebilir diye görüşler almak lazım. Yahut Ordu ekonomisinin turizm odaklı olmasını istiyorsanız ona göre davranmanız lazım. Buna kimsenin itirazı olamaz. Eğer sanayiciye Organize Sanayi Bölgesinde bir yer tahsis edemiyorsanız sanayici burada ne yapabilir ki? Dışarıdan sanayici bu bölgeye niçin gelmiyor? Buraya örneğin Sabancı ya da Koç gelse, onlara verebileceğimiz 100 dönümlük bir arazimiz var mı?

Ben Selimiye Mahallesi’nde büyüdüm. Şu anda Ordu’dayım. 6 sokak ötede de mezarlığım var. Biz bir yere gitmiyoruz. Bizim amacımız kimseyi tenkit etmek değil. Bizim amacımız Ordu’nun her alanda daha güçlenmesi için elimizden geleni yapmak. Bizden sonraki nesiller için hep beraber çalışmamız lazım.Mevlana’nın bir sözü var: ‘Çobanla bile sohbet edeceksin, hiçbir şey öğrenmezsen davar gütmesini öğrenirsin.’ Bu işler istişare etmeden olmaz. Ben, birlikte çalıştığım işçilerimle haftalık toplantı yapıyorum. Kimi zaman onlar da bana ‘Sen yanlış yapıyorsun’ diyorlar. Ben de kabul ediyorum; yani eleştiriye açık olmamız gerekiyor.

-Ertelenen Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerinde sizin de isminiz geçti. Bu konuda düşüncelerinizi alabilir miyiz?

-Bana ‘Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerine girmeyi düşünür müsünüz’ diye soruldu. Benim orada bir arkadaşım var, Servet Şahin. Bizim yetişme tarzımızdan dolayı koltuk için arkadaş satmak yok. Odanın iyi ya da kötü şekilde idare edilmesi tartışılır. Bunu düşünmesi gereken Ordu’nun sanayicisi, işadamı ve esnafı. Başkanı onlar seçecek. Eğer bu iş hatır gönül işiyle yapılacaksa yine değişen bir şey olmayacaktır. Ancak Ordu için faydalı bir şeyler yapılmak isteniyorsa, beni de bırak, arkada bir sürü okumuş kültürlü genç insan var. Ben 26 yaşımdan beri sivil toplum teşkilatlarının içerindeyim. Abilerim beni zorla oralara götürdü. Ben üç dönem Ticaret Borsası Başkanlığı yaptım. Daha fazla süre de başkan olabilirdim. Ancak benim artık oraya verebileceğim fazla bir şey kalmadı ki. Artık yapabileceğin bir şey yoksa o koltuğu senden sonra geleceklere bırakman gerekir. Benim sorunum koltuk değil. Ancak bizim sorunlarımızı çözecek, gerekirse Ankara’ya iletip çare arayacak kişinin başkan olması gerekir.

Son olarak söylemek istediğiniz şeyler var mı?

-Tekrar ediyorum; Ordu’da eğitim, ekonomi, sosyal ve kültürel alanlarda gelişmemiz için siyaset üstü bir lobinin olması lazım. Görüşleri ne olursa olsun… Bu lobinin bir de ita amirinin olması lazım. Görüşlerin, fikirlerin bu ita amirinin süzgecinden geçmesi gerekiyor. Kısacası Ordu için farlı alanlara yönelik fikir havuzunun oluşması gerekiyor.

-Teşekkür ederiz Sayın Gürsoy…