'Yüzyıllardır Avrupa ve Amerikanın oynadığı nifak sokma oyunları ilk defa bu kadar aleni bir şekilde ortaya çıktı. Bu oyunu bozan bir siyasi yapı ilk defa ortaya çıktı. Bunları artık dünya da görüyor, Türk haklı da görüyor ve devletini destekliyor''
info@karadenizekonomi.com / 30.01.2018
Karadeniz Ekonomi gazetesi her hafta iş dünyasında başarıyla adından söz ettiren işadamlarıyla bir araya gelmeye devam ediyor. Bu sayının konuğu, Ordu ilinde 1953 yılında fındık ticaretine başlayan ve 1997 yılından itibaren Türkiye'nin sayılı ihracatçı firmaları arasında yer alan Şenocak Gıdanın Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenocak oldu.
Cem Şenocak verdiği röportajda şirketin doğuşunu, gelişmesini, baba İsmet Şenocak ve ailesini, fındık sektörünün sorun ve çözüm önerilerini, Orduyu ve Türkiyenin içinden geçtiği süreç ile Zeytin Dalı harekâtını anlattı.
-Cem Mehmet Şenocak kimdir?
-1964 yılında Ankarada doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Orduda tamamladım. 1981-1986 yılları arasında İstanbulda gıda sektöründe çalıştım. Askerliğimi de tamamladıktan sonra Orduya gelerek babam İsmet Şenocakın mesleği olan fındık sektörüne giriş yaptım. 1986 yılından bu yana tam yetkili olarak bu işi yapıyorum. Babam İsmet Şenocak da 1964 Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler mezunu. 1953ten 1980li yılların ortasına kadar Hacı Velioğulları Kolektif Şirketinde ortak olarak fındık işine devam etti. Bu şirket 1987 yılında Şenocak Gıda olarak devam etti.
-Şirketin kurucusu merhum Baba İsmet Şenocakı da anlatır mısınız?
-İsmet Şenocak hayatını hem şirket hem de siyasete adamış biri. Uzun yıllar parti ve borsa başkanlıkları yapmış ve bu dönemde de Orduya hizmetler sunmuştur. İsmet Şenocakın 1938de başlayan yaşamı geçtiğimiz yıl 25.10.2017de 80 yaşında bizlere veda ederek mutlu bir şekilde ebedi hayata
göç etti. Bizim ilişkimiz baba-evlat ilişkisinden ziyade iki en yakın dost, iki iyi iş arkadaşı ilişkisiydi. Babam Orduya sağladığı katkıların daha fazlasını elbette bizlere, ailesine sağladı ve bize hayatta en güzel mirası iyi bir isim olarak bıraktı.
-Şenocak Gıda nasıl kuruldu? Üretim ve yönetimi hakkında bilgi verir misiniz?
-Şirketimiz, 1987 yılında Hacı Velioğlu Kolektif Şirketinden, baba-oğul işletmeciliği olan Şenocak Gıdaya dönüştü. Şenocak Gıda fındık kırım fabrikasından sonra, 2004 yılında entegre imalat işine başladı. Şenocak Gıdanın 5 alım yeri var; biri İstanbulda, ikisi Orduda, olmak üzere üç tane perakende satış yeri var. Türkiye ve Avrupa pazarına ağırlıklı çikolata sanayi olmak üzere, kuruyemiş sektörüne de natürel, kavrulmuş, kıyılmış fındık unu ve fındık püresi satıyor. Son 15 yıldır ciro olarak sürekli İSOnun düzenlediği Türkiyenin ikinci 500 firması arasında yer alıyoruz. Şirketimizin kurucusu İsmet Şenocak 2016 yılında hisselerini torunu İsmet Yiğit Şenocaka devrederek ortak yaptı. Şu anda İsmet Yiğit Şenocak ve Kadir Mert Şenocak yurt dışında eğitimlerini tamamlayarak, şirketin ortağı ve yöneticileri olarak devam ediyorlar.
-Şenocak Gıdanın fındık sektörü dışında başka girişimleri var mı?
-2012 yılında güneş enerjisi yatırımı için başvuruda bulunduk. Şenocak Enerjinin Konya Karapınarda 50-60 megavatlık kendine ait arazisi var. Ancak Türkiyede güneş enerjisi ile ilgili çıkan tebliğler bizim istediğimizi tam olarak yapamamamıza sebep oluyor. Ancak güneş enerjisi ile ilgili yatırım çalışmamız devam ediyor. Bu arazi dünyanın en iyi güneş alan bölgesi; aynı zamanda sis almıyor ve düz bir arazi. Şenocak-Akdemir ortaklığı ile 2015 yılında da kendi arazilerimiz üzerinde inşaat işine girdik. 72 dairelik konut inşaatımızın 2018in Temmuz ayında tamamen bitirilip satışa hazır hale geleceğini tahmin ediyoruz.
-Şenocak Gıda 10 yıl sonra nerede olmayı hedefliyor?
-Şenocak Gıda Avrupa pazarında, alın terimiz olan fındıkta söz sahibi olmayı hedefliyor. Biz bu hedefimize küçük adımlarla ilerlemek istiyoruz. Şimdilik çikolata sektörüne büyük yatırımlara girmek gibi hedefimiz yok. Ancak çağa uyum sağlayarak ve yenilenen teknolojiyi takip ederek yolumuza devam etmek istiyoruz.
-Fındık sektöründe yaşanan sorunlar nelerdir?
-Fındık 1900lü yılların başında bölgemize hem erozyonu önlemek hem de yeni oluşmaya başlayan talebe hammadde sağlamak amacıyla dikildi. Çikolata ve fındık çok iyi bir ikili olduğu için, fındığa olan ilgi yavaş yavaş artmış ve yüksek rakamlarla ihraç edilmeye başlanmış. Ancak daha sonra miras yoluyla bahçeler bölünerek küçüldü; fındık Ordu ve Giresunda kayalık topraklarda yetiştiği için ve verilen göç nedeni ayrıca miras yoluyla bahçelerin bölünmesi ile üretim miktarı ve verim düştü. Ancak Samsun, Çarşamba ve muadili batı Karadeniz düz ovalarında birim başına 3 katı rekolte elde edilerek daha zengin üreticiler oluşmuş. Böylece Ordu ve Giresunda fındık üreticiliği fazla gelir getirmeyen bir iş haline dönüştü. Bu bölgede fındık üreten birisi ortalama 1 ton fındığın yarısını toplatmaya veriyor, bir kısmını da masraflarına ayırıyor, sonuç itibariyle çok fazla gelir elde edemiyor. Ancak Batı Karadeniz ve düz ovalarda fındıktan çok daha büyük gelirler elde ediliyor ve üretim o tarafa doğru gidiyor. Aynı zamanda bizim üreticilerimiz ya gurbete gitmiş ya da işçi, memur olmuş yani fındığa bağlı kalmamış. Ancak devletimiz üreticinin bu sorununa alan bazlı destek ile çare olmaya çalışıyor. Özellikle Ordu ve Giresunda bu desteklemenin % 99 dan faydalanıyor. Bu desteğin teknik olarak geliştirilip arttırılması lazım. Göçün önlenmesi için bu modelin desteklenmesi çok önemlidir.
-Sizin destekleme modeline yönelik öneriniz nedir?
-Bizim önerimiz; devlet meyilli arazide 10 dönüm bahçesi olan üreticiye dönüm başı 500 TL, versin. 20 dönüm bahçesi olan üreticiyi dönüm başı 400 TL, 30 dönüm yeri olan üreticiye dönüm başı 300 TL, 40 dönüm yeri olan üreticiye 200 TL, 50 dönüm yeri olan üreticiye 100 TL, 60 dönüm ve daha fazla yeri olan üreticiye de dönüm başı 50 TL vermelidir. Çünkü güçlü üreticinin zaten desteğe ihtiyacı yok. Bu desteklere özellikle Giresun ve Ordunun ihtiyacı var bahçesi ile bizzat ilgilenen üreticiye destek sağlanmalı, yamaç arazide üretim yapan üreticiye verilmeli, düz ovadaki üreticiye şu an olduğu gibi destek verilmemeli. Çünkü yamaç yerlerde üretim yapan bir ailenin eline, masrafları çıkardığımızda 2-3 bin TL kalıyor, oysa düz arazilerde üretici 50 bin TL kazanabiliyor. Devlet fazla kazananı aynı oranda desteklediği zaman o üretici ertesi yıl daha fazla dikiyor ve dengesizlik artıyor. Fındık destekleme Devlet alımları hiçbir zaman Doğu Karadeniz bölge halkına çok da faydalı olamamıştır. Alan bazlı destekleme daha faydalı olmuştur. Bu yukardaki kademeli model devletin üzerine çok fazla bir yük getirmeyecek mevcut dağılan paranın küçük ve fındığa mahkûm üreticinin rahatlamasını sağlayacaktır
-Devletin destekleme alımı adı altındaki uygulamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Devlet açısından baktığımızda bir de şöyle bir sorun var: Devlet vatandaştan fındığı yüksek fiyata alıp bunu yağlığa ayırıyor. Biz fındığı yurtdışına satmak yerine daha az gelir getiren haliyle yağ yapıyoruz. Böylece hem devlet zarar ediyor hem de bölge üreticisinin gerçek bir kârı olmuyor. Bu model doğru bir destekleme modeli değil. Hükûmetin bazı kesimler tarafından sıkıştırılarak yaptığı bir destek gibi görünüyor. TMO fındık almak yerine Devlet üreticiyi yukarıdaki destekleme modeli ile desteklemeliydi, ancak baskılara dayanamayıp fındığı almak zorunda kaldı. Zaten geçmişe baktığımız zaman TMO ve FİSKOBİRLİKin alımları hep devlete zarar vermiştir. Uygulamalar Azerbaycan, Gürcistan ve İtalya gibi fındık da dikim alanlarını geliştiren ülkeleri dikim anlamında teşvik etmiştir. Devlet, ürün borsalarını desteklemeli; lisanslı depolar aracılığı ile ürünün saklanması stok yapılması sağlanmalıdır. Bu depoların yararları ilk etapta anlaşılmasa da sonradan çok fayda sağlayacağı görülecektir. İhracatımız bu yıl 275 bin ton olacak gibi görünüyor. Bu nedenle devlet ihracatın önünü tıkamamalı. Çünkü fındık tarımsal ürün ihracatı içerisinde en önemlisidir. Devlet rakip ülkeleri fındık dikimine teşvik etmemeli.
-Üretici de eskiye göre daha bilinçli mi?
-Devletin çeşitli kanallar aracılığı üreticiye destek sağladığı projeleri ve kredileri var. Bu nedenle üretici eskisi gibi borçlanmıyor. Örneğin 2014 yılında fındık yoktu, ancak 2015 ve 2016 ürünlerini bekletebildi. Çünkü üretici artık önceki yıllara göre ekonomik olarak daha güçlü. Fındıktan çok fazla bir gelir elde edemediği için fındık gelirine bağımlılığı azaltıp alternatif gelirlerini çoğaltıyor.
-Fındık sektörüne yabancı ve güçlü sermaye gruplarının girişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Kim olursa olsun fındığımızı kendi ürünleri arasında kullanan müşteriler bizim velinimetimizdir. Kimseyi düşman ilan etmememiz, daha çok tüketmesini sağlamamız lazım. Yabancı sermayenin Türkiyeye gelmesi bir kazanımdır. Ancak bizi rahatsız eden konu rekabettir. Fındık zaten kendi içinde rekabeti çok olan bir sektör. Çünkü olması gerekenden daha fazla fındık fabrikaları var. Haliyle bu durum rekabet yaratıyor. Tabi bu rekabet çok güçlü olmayan firmaların rekabeti olduğu için kârsızlık sorunu ortaya çıkıyor. Bu her sektörde var ancak fındık sektöründe daha fazla var. Bu rekabetin üzerine bir de küresel sermayeler ekleniyor. Biz fındık tüketicilerini velinimetimiz gibi görmeliyiz ancak onların da dengeleyici bir şekilde hareket etmesi gerekiyor. Nasıl dengeleyici olabilir? Bu küresel firmalar mevcut fındık fabrikaları gibi çalışmamalı, diğer sanayicilere rakip olmamalı ya da üreticiye kadar inmemeli. Eğer üreticiden ürünü direk kendisi alırsa, aradaki sanayici, fabrikacıyı zarara uğratır. Bu küresel firmalar, sanayici ve tüccar kanalıyla ürün almalı, sanayici ile çalışmalı ürün kalitesini ve verimi artırmak için, sanayici ile Ar-Ge çalışmaları yapmalı ve bu konuda gerekli hassasiyeti göstermeli.
-Sagra Ordu için bir rol modeldi. Orduda Sagra gibi bir değer daha yaratılabilir mi?
-Sagra Ordunun en önemli yatırımlarından biridir. Eti ve Ülker gibi büyük firmaların tam olarak rakibi olamasa da onlara yakın kulvarda yürüyen ve güçlü bir marka oluşturmuş bir firmadır. Biz Sagra ile gurur duyuyoruz. Ancak Ordudan kısmi kısmi ayrılması bizi üzüyor. Çünkü Orduda belli bir istihdam potansiyeli var. Tabi sahipleri Ordulu olmadığı için olaya bizler gibi bakmıyorlar. Sagra kaliteli ürünler piyasaya sundu ancak sistemi tam kuramadığı için el değiştirerek günümüze kadar geldi. Ordudan ayrılması bizler için bir kayıptır. Sagra TMSF aracılığı ile satılırken Orduda kalması için Ordu Yatırım AŞ. adıyla 22 hisseli bir şirket kurduk. Amacımız Ordulu iş adamları ile bir araya gelerek Sagrayı satın almaktı. Ancak Ordunun yapısından kaynaklı, insanlar bir arada olmayı beceremiyor. O zamanlar özellikle bir kaç arkadaşımız çok mücadele etti. Bizi kırmayıp aramıza katılan ancak samimi olmayan arkadaşlarımız da vardı. O zamanki şartlarda zorlandık ve alamadık. Alan arkadaşlarımız çok başarılı oldular, umarım daha da başarılı olacaklar. Sagra gibi firmaların Orduda başarılı olması mümkündür. Tabi sıfırdan başlamak çok zordur. Büyük firmalarla işbirliği içinde olunması lazım. Sıfırdan bir marka yaratmak için hayatını heba etmen lazım, buna da güç yetmez. Tabi lojistik sorunu da var. Sagra gibi firmaların ürünlerinde kullandıkları fındığın oranı sadece yüzde 10-15. Geri kalan maddelerin; unun, şekerin, kakaonun ve mamul hale gelen ürünün lojistik maliyeti Orduda artıyor. Bu nedenle böyle bir değeri Orduda yeniden inşa etmek çok zor. Son zamanlardaki devlet desteği ile yeni müteşebbisler çıkabilir ancak uzun zaman alır.
-Orduda sektörlerde kümelenme, güç birliği girişimleri neden başarılı olamıyor?
-Ordulularda Antepliler, Denizliler, Çorumlular ya da Sivaslılar gibi birlikte iş yapma kültürü yok. Orduda bu bilinç belki insanlar birlikte hareket ettiğinde ve bundan fayda sağlandığında oluşacak. Orduda ORDUSİAD üyeleri olarak birlik yaptık ve 16 ortaklı, 4 yıldızlı olarak düşünülen Çambaşı Otel yatırımını gündeme aldık. Büyük mücadelelerle bunu belli bir noktaya kadar getirdik. Ordu Büyükşehir Belediyesi ve Kabadüz Belediyesi de bu projemize ortak oldular. Bu otel yatırımı ile amacımız gelecek nesile güzel bir işbirliği örneği bırakabilmek. Çünkü arkamızdan gelen kuşak daha eğitimli, daha donanımlı ve daha enerjik, mükemmel bir gençlik geliyor. İstiyoruz ki bizim bu birlikteliğimizden örnek alsınlar. Otel yatırımındaki diğer amacımız da Çambaşı Kayak Tesisinin atıl kalmaması ve insanların buradan faydalanabilmesi Karadeniz de özel ve örnek bir kayak tesisi olması.
-Ordunun büyükşehir olmasının iş dünyasına sağladığı katkılar nelerdir?
-Ordu ile Giresun, Samsun ve Trabzon gibi iki büyük şehrin arasında sıkışmış iki küçük kasaba gibiydiler. Bu iki küçük kasaba devletten bir şey istediğinde birbiri ile kıyaslanırdı. Mesela Size versek Giresun da ister deniliyordu. Böyle olunca Ordu ve Giresun yatırım alamıyor ve büyüyemiyordu. Bu iki şehir havalimanı, üniversitesi ve yolu suyu alt yapısı olmayan iki şehirdi. Ancak son 15 yıldır güçlü siyasetçilerimizin de çıkması sebebiyle Ordu çok fazla yatırım aldı. Yıllarca Rulman Fabrikası bir üniversite olur mu diye konuşurken, Orduda mükemmel bir üniversite kuruldu. Şu anda bu üniversitede 25 bin öğrencimiz var. Ordu için çok önemli ekonomik ve sosyal bir olgu. Bunun dışında çevre ve dere yollarının yapılması, teleferiğin kurulması, sahil şeridinin düzenlenmesi ve köylere giden hizmetler çok büyük kazanımlardır. Tabi kırsalımız daha önce herhangi bir para ödemediği hizmetlere para ödemek zorunda kaldılar, bu konuda da biraz şikâyetleri var. Ancak Cumhuriyet tarihi boyunca yapılanın çok daha fazlası yapıldı. Büyükşehir Belediye Başkanının da devamlı vurguladığı gibi öncelikle altyapıya önem veriliyor. Altyapı bir kere yapılmalı çok sağlam yapılmalı.
-KGFnin iş dünyasına katkıları nelerdir?
-Devlet üreticiden sanayiciye kadar her kesimi güçlü bir şekilde sağladığı fonlarla destekliyor. Çünkü güçlü bir devletimiz var. Üzerimize oynanan tüm oyunlara rağmen devlet can suyu olarak piyasada bulunan firmaları desteklemek için önce varlık fonu oluşturdu, sonra da KGF desteği sağladı. Bu çok önemli bir model. Ama doğru kullanılması lazım. Alacağını tahsil edemeyen bankaların, alacağını tahsil etmek için bu desteği kullanmasına müsaade edilmemeli. Kısacası siyasi istikrar olduğu sürece ekonomimiz de iyi olacaktır.
-Ordu Üniversitesi ve sanayi işbirliğini değerlendirir misiniz?
-Ordu Üniversitesi kurulduğu günden bu yana çok hızlı büyüdü. Üniversitenin sanayi ile iş birliği yapması istihdamın artması, sanayicinin önünü açması ve yeniliklerin gelişmesi açısından çok önemli. Tabi üniversiteye de haksızlık yapmamak lazım. Üniversite tüm çalışmalara açık. Ticaret erbabımız ve Ticaret odalarımız üniversite ile işbirliği yapmak için ne kadar çaba gösteriyor bunu da düşünmek lazım. Aynı zamanda üniversite de bir büyüme süreci içerisinde. İnsanlar orada bir yandan eğitimle ilgileniyor, bir yandan yapılanma ile ilgileniyor, bir yandan inşaatla bir yandan da personeliyle ilgileniyor. Böyle bir çalışma ortamında biz bir şeyler bekliyoruz ancak isteklerimizi ne derece anlatabiliyoruz. Üniversite karşılıklı diyaloğa kapalı değil. Ben her zaman onlarda bu samimiyeti ve iyi niyeti görüyorum. Bu nedenle diyalogların yeterli olmadığını iddia edenlerin haksızlık yaptığını düşünüyorum.
-Türkiyenin Afrin Operasyonu iş dünyasında da yankı buldu. Bir iş adamı olarak değerlendirmeniz nedir?
-Dünyanın oyununu devleti ile elbirliği içinde Türk halkı bir bütün olarak bozacaktır.Türkiye istiklal savaşından sonra en büyük milli mücadelesini veriyor. Her gün şehit haberleri ile ağlayarak ve teröre lanet ederek uyanıyoruz. Sınırımızda çok önemli dünyaya kendimizi kabul ettirmeye çalıştığımız bir savaşımız var. Yüzyıllardır Avrupa ve Amerikanın oynadığı nifak sokma oyunları ilk defa bu kadar aleni bir şekilde ortaya çıktı. Bu oyunu bozan bir siyasi yapı ilk defa ortaya çıktı. Bunları artık dünya da görüyor, Türk haklı da bir bütün olarak görüyor ve devletini askerini destekliyor. Bu oyun bir taraftan dan da ekonomik olarak oynandı ancak artık tutmuyor. Devletimizin bu mücadelesine inanıyorum ki her Türk ferdi canı gönülden destek veriyor. Şehitlerimize rahmet dilerken ailelerine sabır diliyor devletimizin amacına ulaşacağına inanıyor ve temenni ediyorum.