Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
10.11.2024

Tarım biterse yaşam biter

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta sonu Kahramanmaraş’ta katıldığı toplu açılış töreninde “enflasyonu en kısa sürede kontrol altına alarak, raflardaki ve etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçeceğiz” açıklamasından anlaşılacağı gibi tüketiciye yansıyan fahiş fiyat artışını Cumhurbaşkanı da kabul ediyor. Peki, bu artışın önüne geçmek için doğru tespitler ve çözüm önerileri neler olmalıdır? Karadeniz Ekonomi Gazetesi olarak toplumun farklı kesimlerine aynı soruyu sorduk ve aldığımız cevaplar karşısında anladık ki “tarım biterse yaşam biter.”

info@karadenizekonomi.com / 20.09.2021

Tarım biterse yaşam biter

Aslında takvim yapraklarını daha da geriye götürebiliriz ama bugünlerde sıkça dillendirdiğimiz gıda fiyatlarındaki artış ve girdi maliyetlerinin yüksekliğini “usta” tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, 10 Nisan 2008 günü kaleme aldığı yazısında şöyle ifade etmiş. “Tarımsal girdi fiyatlarındaki hızlı artış üretimi tehdit ediyor. Özellikle gübre, mazot, enerji gibi temel girdilerin fiyatı çok hızlı artarken ürün fiyatlarının aynı düzeyde artmaması üretimi zorlaştırıyor. Girdilerin pahalı olması nedeniyle son yıllarda üretim yapamayan ve tarlasını boş bırakan çok sayıda çiftçi var. Çiftçiler mazot parası bulamadığı için tarlasını süremiyor. Gübre fiyatları çok arttığı için gübre kullanamayanların sayısı da az değil. Gübre kullanmayınca verim düşmekle kalmıyor çiftçinin maliyeti daha da yükseliyor. Girdi fiyatlarındaki aşırı yükselmenin bir başka olumsuz sonucu ise tarımın rekabet gücünü kaybetmesi. Rakip ülkelere göre çok pahalıya girdi kullanan Türk çiftçisi birçok üründe rekabet edemez hale geldi ve ithalata teslim oldu.”

Peki bugünlerde durum nasıl?

Aradan geçen 13 yıla baktığımızda Türkiye tarımı için bugün de aynı şikâyetlerin devam ettiğini görmekteyiz. Girdi maliyetlerinin altında ezildiğini söyleyen çiftçi, gıda ürünlerinin pahalılığından yakınan tüketici, bu durum karşısında sesini yükseltmek isteyen sivil toplum örgütü temsilcileri ve tabi ki ortaya çıkan fotoğrafı tüm yalınlığı ile yansıtmak isteyen gazeteciler… Yani toplumun farklı kesimlerinden Türk tarımının içinde bulunduğu duruma ilişkin son açıklamaları aşağıda bulacaksınız.

Arslan Soydan- TZOB Yönetim Kurulu Üyesi: “Tarım biterse yaşam biter”

Aynı zamanda Perşembe Ziraat Odası Başkanı olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Yönetim Kurulu Üyesi Soydan, “rekor seviyede artışları gören girdi fiyatlarına üreticimiz yetişemiyor. Üreticilerin üretimden vazgeçmemeleri için tarımsal girdi fiyatlarını düşürecek tedbirlerin süratle alınması, devletimizin yapması gereken en önemli görevlerden biri haline geldi" dedi. Üreticilerin üretimden vazgeçmemeleri için tarımsal girdi fiyatlarını düşürecek tedbirlerin süratle alınması gerektiğine vurgu yapan Soydan, “devletimizin yapması gereken en önemli görevlerden biri bu tedbirleri almak olmalı. Mazotta olduğu gibi gübre fiyatının da yüzde 50'si destek olarak verilmeli, destek verilmeyen yem ve bitki koruma ürünlerine destek getirilmeli, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte vergi ve fonlar kaldırılarak fiyatta düşüş sağlanmalıdır” ifadelerini kullanırken “tarım biterse yaşam biter” uyarısında bulundu.

Rıza Seyyar-Yonca Gıda Yön. Kur. Başkan Yardımcısı

“Üretim ve çeşitliliği artırmalıyız”

“Baktığımızda tarımı tarım dışında herkes konuşuyor. Tarım şu an itibariyle ekonominin yüzde ellisine karşılık geliyor. Türkiye’de enerji, gübre ve ilaç gibi tarımsal girdi veya yetiştirme maliyetleri inanılmaz biçimde artıyor. Aslında dünyada da rakamlar pek farklı değil ancak aslolan birim metrekaredeki verimliliktir. Bir de tarımsal alanları nasıl kullandığımıza bakmak gerekiyor. Bu sorundan kurtulmanın tek yolu var. Ülkemizin var olan potansiyelini daha da artırmak. Pandemi tüm sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründe de üretimin ne kadar önemli olduğunu, sürdürülebilir tarımsal üretimin ekonomik faaliyetlerin temeline oturduğunu bir kez daha tüm paydaşlara hatırlattı. Türkiye, 2020 yılında 4 milyar dolar yağlı tohumlar ve türevleri ithal etti. 2021 yılında bu rakamın 5 milyar doları aşması bekleniyor. Türkiye’nin 35 milyar dolar seviyesinde olan tarımsal üretimini apolitik bir yaklaşımla 100 milyar dolara çıkarmak için sektör paydaşları, kamu, STK’lar çalışmalıyız. Türkiye yağlı tohumlar ve türevlerinde net ithalatçı olmak yerine üretimi destekleyip, planlayıp üretim ve çeşitliliği artırarak ihtiyaç duyacağı hammadde kaynağını kendi elinde tutmasını başarmak zorundadır.

Faik Toy-Ziraat Mühendisi: Fiyatlara müdahale gıda enflasyonunu düşürür mü?

Bu soruyu aynı zamanda kendisi de üretici olan Ziraat Mühendisi Faik Toy’a sorduk.  “Belki geçici pansuman görevi görebilir ama ondan da pek emin değilim” diye söze başlayan Toy’un gerekçeleri de şöyle oldu: “Öncelikle enflasyon artışının temeline inip ürün fiyatlarını arttıran temel sebepleri tespit etmek gerekir. Aksi takdirde çiftçinin mahsulüne müdahale, etiket ve tezgâh fiyatlarına müdahale Merkez Bankası’nın dövize yaptığı müdahale gibi olur. Bir süre düşer, duraksar ve sonrasında daha çok fırlar. Türk Lirası’nın dolar karşısında sürekli değer kaybetmesi, gübre, mazot ve zirai ilaç fiyatlarındaki fahiş zamlar, yüzde 75 oranında kuru tarım yapılıyor olması, verim üzerinde doğrudan etkili olan alet ve ekipmanın çok pahalı olması, sulamada kullanılan elektriğin pahalılığı, tohum ve yem fiyatlarındaki artış, çok yüksek olması, çiftçinin bütçesinin tükenmiş olması ve devlet tarafında yeterli bir destek alamamasının yanı sıra ithalat bağımlılığı ve planlama yapılamaması ülkemizin tarım ürünleri rekoltesi üzerindeki en önemli etkenlerdir.”

Ali Ekber Yıldırım: “Yanlış tarım politikalarının sonucu”

Sorunun yanlış tarım politikasında olduğuna dikkat çeken tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım ise Karadeniz Ekonomi Gazetesi’ne yaptığı değerlendirmede, “tarım politikanızın odağına üretim yerine ithalatı koyarsanız, gıda sisteminizi köylere kadar giren zincir marketlere teslim ederseniz olmaz. Ayrıca çiftçinin üretim yapmasını engellerseniz, gittiğiniz her ülkeye sizden et ve tarım ürünü alalım derseniz ya da dış ticaret politikanızı ithalatı destekleme eksenine oturtursanız zaten fahiş fiyatları kendi ellerinizle etiketlere yazmış olursunuz” dedi. Girdi maliyetlerindeki fiyat artışının ürün fiyatındaki artışın 3-4 katı olduğuna işaret eden Yıldırım, “Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2021 Temmuz ayı verilerine bakıldığında çiftçinin kullandığı en önemli girdilerden gübrede, Temmuz 2020’den Temmuz 2021’e kadar olan dönemde fiyat artışı yüzde 148,36 ile yüzde 85,92 oranında artış gösterdi. Amonyum sülfat yüzde 21 gübrenin tonu 2019 yılında ortalama 1219 lira iken, 2021 Temmuz ayında 2 bin 650 liraya yükseldi. Son bir yıllık artış yüzde 120,28. DAP gübresinin tonu aynı dönemde 2 bin 654 liradan 6 bin 60 liraya çıktı. Son bir yıldaki fiyat artışı yüzde 148,36. Üre gübresindeki bir yıllık fiyat artışı yüzde 121,58. Bu rakamlar Tarım Bakanlığı’nın yayınladığı resmi veriler. Piyasada fiyat artışının bunun çok üzerinde olduğunu hepimiz biliyoruz” eleştirisini getirdi.

Ne yapmalı?

Görüşlerine başvurduğumuz tüm isimlerin çözüm önerilerine yönelik ortak paydası ise şu şekilde oldu: “Tarım aslında ekonominin temeli ve önemli oranda katma değer yaratan bir sektör. Ve ülkemizdeki sektör dağılımına baktığımızda yarısı tarıma dayalı faaliyet alanlarından oluşuyor. Öte yandan iyi bir üretim planlamasına ihtiyaç var. Öncelikle yapılması gereken, üretimden başlayarak sofraya kadar olan zincirdeki sorunları bir bütün olarak ele almak ve çözüm üretmektir. Bu sorunların en başında yüksek girdi fiyatları, çiftçinin para kazanamaması, pazarlama zincirindeki sorunlar nedeniyle ürünün tüketiciye pahalı ulaşması geliyor. Ürün kayıpları, iklim değişikliğine bağlı felaketler, ithalatın yarattığı tahribat, üretici örgütlenmesinin yetersizliği de diğer etkenler. Dolayısıyla bu sorunların tümünü kapsayacak bütüncül bir politika oluşturulmalı ve kararlılıkla uygulanmalı.” REŞAT GÜNGÖR / KARADENİZ EKONOMİ