Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
20.09.2024

Yağmurun ve çayın yaşama sevinci

Yayla mı tercihiniz fazlasıyla bulabilirsiniz. Bal mı istersiniz? Dünyaca ünlü Anzer balı adeta aklınızı başınızdan alır. Fırtına Deresi’nin çağlayışı her dilden türkü söyletir insana. Bunca güzelliğe demli bir çay eşliğinde tanıklık etmek mi istersiniz, buyurun Rize sizi bekliyor.

info@karadenizekonomi.com / 30.09.2019

Yağmurun ve çayın yaşama sevinci

Kısa adı DOKAP olan Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi’nin yaptığı olağanüstü güzellikteki çalışma olan “Karadeniz’de Zamanın İzleri”ni sürmeye bu hafta da Rize ile devam ediyoruz. Yeşilin en yeşili bu küçücük şehri anlatmaya kelimeler yetmez yaşamak gerekir belki ama biz yine de şehrin daha az bilinenlerini bir sayfaya sığdırmak için elimizden geleni yaptık.

 Evliya Çelebi’nin asırlar öncesinde ziyaret ettiği, bir tekstil ve ticaret merkezi olarak seyahatnamesinde yer verdiği Rize’nin o günlerini “Trabzon’a bağlı, deniz kıyısında, bahçeli, güzel bir yer” diye anlatmış. Cumhuriyetin ilanından sonra kısa süreliğine Artvin ile birleştirilerek Çoruh vilayeti olmuş. 1924 yılında da il kimliğini kazanmıştır.Yeşilin coştuğu yeryüzü cenneti olan Rize’de sıkça taş köprü göreceksiniz. Coğrafi yapının getirdiği yaşam koşullarının zorunlu yansıması aslında bu durum. Ancak bu zorunluluk günümüzde turizm öğesine ve fotoğrafların ana objesine dönüşmüş durumda ki büyük tur operatörlerinin hemen her hafta bölgeye kültür turu düzenlemesi ondandır. Yapım tarihleri kesin olarak bilinmese de bulundukları vadiye göre aldıkları şekiller ve yükseklikleri ile farklılaşıyorlar. 2-3 metre yükseklikten 10-15 metre yüksekliğe kadar ulaşanları var. Mikron, Ortan, Şenyuva, Çağlayan, Levent, Kızıltoprak, Çat köprülerden birkaçı… Özellikle doğayla bütünleşen ve yeşili adeta elbise gibi giyen köprüler doğaya insan eli değdiğinde sonucun ne kadar güzel olabileceğinin kanıtı gibi… Bu şirin şehri ‘yaylalar cenneti’ olarak tanımlamak mümkündür. Birçoğunun ünü tek başına ülkeye yayılmış durumda. Ovit, Gölyayla, Sal, Pokut, Hazindak, Samistal, Palovit, Elevit, Amlakit, Aşağı Kavron, Yukarı Kavron, Kito… Say sayabileceğin kadar. Her birinin güzelliği diğerinden çok farklı. Gerçi hepsi yayla ama görselliği, yerleşimi ve ulaşımı ile her biri bir diğerinden çok farklı.  Size küçük de bir önerimiz olsun. Yaylaların tadını çıkarmak için en güzel zaman bizce haziran-eylül arası dönem. İlginç bir de gelenek var; Rizeliler yaylaya çıktığında bereket getirsin diye birbirini gülsuyu ile ıslatırmış. Horon, tulum, çay yaylanın olmazsa olmazları. Bir de kendinizi sürekli bulutların üzerinde hissettiren sisli manzaralar müthiş.

Ne yenir? Nerede yenir?

Karadeniz bol yağışlı ve nemli iklimi nedeniyle sebzelerin kurutularak değil, daha çok salamura olarak tüketildiği bir yer. Mesela İç Anadolu’da sık yapılan fasulye kurusunun kavurması, fasulye turşusunun kavurması olarak çıkıyor karşınıza; adı da turşu tavalısı. Hamsikoli, tabii ki muhlama, lahana sarması ve lahana yemekleri yiyebileceğiniz lezzetler arasında. Tatlı olarak laz böreği ve sütlaç favori. Ama Rize’deyseniz ve tatlı yiyecekseniz bence hakkınızı baldan yana kullanın; yanına yöreye ait tazecik kaymak ve tereyağı da eşlik etsin.Çayeli Lale Lokantası, kuru fasulyesi ve kavurmasıyla misafirlerini ağırlıyor. Baktığınızda bir esnaf lokantasından hallice. Ama masanıza kurulduğunuzda hissedecekleriniz olağanüstü lezzetin ön hazırlıkları olacak. Yeniyol Köyü’ndeki Şelale Balık Restoran’ın mezgiti ve karamelize soğanı çok seviliyor.Çamlıhemşin-Ayder Yolu üzerindeki Osmanlı Restoran, olağanüstü manzarasıyla balık için bir başka seçenek olacaktır.Rize’ye özgü bir yemek olmadığı halde Rize’nin en meşhur lokantalarından biri olan Hüsrev’in de etli kurufasulyesi meşhurdur.Lokantanın mazisi 1928 yılına kadar gider.

Rize adı nereden geliyor?

Rize adının kaynağı ve anlamıyla ile ilgili olarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür; Rize’deki akarsulardan biri Yunanca pirinç anlamına gelen Rhizios sözcüğüyle adlandırılmış ve şehir bu adla anılmıştır. Rumcada dağ eteği anlamında kullanılan “Rıza” sözcüğü de Rize ismine kaynak olarak gösterilmiştir. Osmanlı Türkçesinde ise “Rize” ufak kırıntı, döküntü anlamında kullanılmıştır. Ayrıca Erzincan'ın İskitler döneminde “Eriza” olan adının başındaki “e” sesinin düşmesi ile Rize için de kullanıldığı iddia edilmiştir.

Üstün akıllı insanlardan halk teknolojileri

Rize’nin yöresel evleri, ısınma ve aydınlatma gibi temel ihtiyaçlara cevap verecek şekilde inşa edilmişlerdir. Evlerde ahır olarak kullanılan zemin kat, içerisinde hayvanlar bulunduğu müddet doğal ısı kaynağıdır. Evlerde yatak odaları genelde ahırın üzerine gelecek şekilde konumlanır. Döşemeler ahşap olduğu için alt kattan gelen ısı üst kata iletilerek, yatak odalarının ısıtılmasına katkı sağlanmış olurdu.Eviçindeki yer ocağı, yemek pişirmenin yanı sıra hem aydınlatma hem de ısınma aracıdır. Eviçi ile evin odalara açılan bölümü olan hayat, birbirlerine bakacak şekilde konumlanmıştır. Eviçinde ocak sürekli olarak yanar vaziyette tutulur ve buradan yayılan ısı, hayata ve oradan da odalara dağılır. Ocağın dumanı, ateşliğin üstü ızgara biçiminde tasarlanmış olduğu için çatıya doğru tahliye edilir. Çatıda, saçakların altında bırakılan boşluklardan tahliye edilen duman, evin üst katını dolaşır. Böylece çatı altı da sıcak tutulmuş olur.

Teleferik sistemi

Köy yerlerinde taşımacılıkta kullanılan teleferik sistemi, Rize ve çevresindeki illerde yaygın şekilde görülen bir uygulamadır. Karayolu ancak belli yerlere kadar ulaştığı için yöre insanı kurmuş olduğu basit teleferik sistemi ile taşımacılıkta karşısında çıkan güçlüğü çözmüştür.Yörede “sağpa,” “vargel” gibi adlarla anılan teleferik sistemi yük taşımacılığında kullanılır ve ağırlıkla çay bahçeleri üzerindedir. Teleferiklerin bir ucu mutlaka yol kenarında, diğer ucu ise evin yakını, çay bahçelerinin içerisi gibi ihtiyaç duyulan yerdedir.

Dokumacılık

Dokumacılık Rize’de ilkçağlardan bu yana yapılmaktadır. Yörede yetişen kendir bitkisi dokumacılığın temel hammaddesi olmuştur. Dokumacılık konusunda Rize ve çevresi zengin bir geçmişe sahiptir. Herodotos’un tarihinde bölgedeki keten dokumacılığından söz edilmektedir. Rize yöresinde dokumacılıkta kullanılan başlıca hammaddeler kendir ipi, pamuk ipi ve yün ipliktir. Kendir ipinden feretiko, ketan ve şut bezi üretilir. Kendir bezinin çözgüsü ve atkısı kendir ipliğinden olursa kaba ve kullanışsız olur. Çoğunlukla çözgüsü tire ipliği, atkısı kendir ipliği olarak dokunur. Dokumalar bir renkli (monokrom) ve birden fazla renkli (polikrom) dokumalar olmak üzere iki türlüdür.Pamuk ipliğinden Rize bezi, masa örtüsü, çarşaf, peçete ve peştamal üretilir. Yün ipliğinden ise kilim, şal, heybe ve çorap üretilir. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde bahsettiği feretiko, önemini 1950-1960 yıllarına kadar korumuştur. Rize’den top top ihraç edilen kendir dokumaları çay tarımının yaygınlaşmasıyla ve kendir ekiminin yasaklanmasıyla üretimi durma noktasına gelmiştir.

Tulum Yapımı

Bu saydıklarımızın dışında yöre müziğinin başlıca enstrümanları olan kemençe ve tulum çalgıları da Rize ve çevresindeki ustalar tarafından yüzyıllardan beri üretilmektedir.Tulum çalgısı gövde, ağızlık ve nav olmak üzere üç kısımdan oluşmaktadır. En basit tanımıyla tulum, içi boşaltılan tulumun uçlarından birine nav diğerine de ağızlık takılarak üretilir. Tulum, hayvan derisinden elde edilir.

Teneke fener:

Çayeli’nin tenekeciler çarşısında yakın zamana kadar bulunabilen fenerler teneke olarak isimlendirilen ince galvanizli sacdan yapılmaktaydı. Gelberi ve likmen olarak açıkta yanan türleri de bulunan fenerlerin üstündeki halka ile asılan, üçgen prizma tepelikli ve kenarları camdan yapılmış dikdörtgen gövdelileri de vardı. Aydınlanmak için balıkyağı yakılan fenerlerde sonraları gaz yağı kullanılmaktaydı.

Hemşin Çorabı:

Yörede çorap önceleri tamamen koyun yününden işlenerek ve dört şişle yapılmakta idi. İlk zamanlarda tek iplikle yapılan bu çoraplar sadece tek ve düz desenliydi. Yörede keşfettikleri bir bitkiden kök boya elde ederek yünleri boyadı ve desenlere renk kattılar. Zamanla desende süslemeler gelişti, nakışlı çoraplar dahi üretildi. Yöreye özgü çoraplar daha çok desenleriyle dikkat çeker.