Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
10.11.2024

ORDULU DÖRT ARGONOT ATİNA’DAN BİLDİRİYOR

Karadenizli 4 sanatçı, Atina'da "dostluk" sergisini açtı

info@karadenizekonomi.com / 7.03.2015

ORDULU DÖRT ARGONOT ATİNA’DAN BİLDİRİYOR

Yunanistan'ın başkenti Atina'da Türk sanatçılar tarafindan grafik, illüstrasyon ve resimlerden oluşan "Çizgilerle Dostluk” sergisi açıldı.

Atina'da Karadenizli Türk sanatçılar tarafından grafik, illüstrasyon ve resimlerden oluşan "Çizgilerle Dostluk” sergisi açıldı. Türkiye’nin dünyaca tanınmış Ordu kökenli grafik sanatçıları Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Emin Öztürk, Sadık Karamustafa ve Uğurcan Ataoğlu’nun eserlerinden oluşan sergi, Türkiye'nin Atina-Pire Başkonsolosluğu ile Atina Belediyesi, Kültür, Gençlik ve Spor İşleri Müdürlüğü işbirliğinde, Atina Melina Merkouri Kültür Merkezi’nde 3-10 Mart 2015 tarihleri arasında gezilebiliyorlar..

Sergiye dair Atinalı bir Muhabirin yorumu ve bakış açısı oldukça etkileyici..Atinada ki genel değerlendirmesinden ''Çizgilerle Dostluk''sergisine kadar tüm detaylarıyla anlatan muhabir bizzat oralara gitmiş kadar detaylı bir anlatımla özellikle Ordulu^lrı Atinaya götürecek..

İşte Atinalı muhabir'in gözüyle  ''Çizgilerle Dostluk'' sergisi..

Sanatçılar eserlerinde dostluğu, yerel kültürel özellik ve değerleri ulusal ve küresel dünyanın sanatsal birikimi ve günümüz değerleriyle sentezliyor.Her işte bir hayır vardır derler; doğrudur. Bence her işte biraz da “hayal” vardır. “Hayal etmek”, “hayalci olmak” gibi tanımlar niyeyse bizde boş işlerle uğraşmakla aynı anlama geliyor. Halbuki evrende her şey tersiyle var. Hayatla ölüm, doğuyla batı, geceyle gündüz, güzelle çirkin nasıl birbirini tamamlıyorsa, hayal de gerçeğin tamamlayıcısı. Bu sergi de yıllar önce bir hayalle başladı ve şimdi gerçek oldu. Başlarda “Başka Ordulu sanatçı yok mu!”, “Bu sergiyi niye 

Batum’da açıyorsunuz?”, “New York’a nasıl gidilecek, parayı kim verecek?” gibi sözler sarf ediliyordu. Sadık Karamustafa, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Emin Öztürk ve ben hem meslektaşız, hem hemşeriyiz, hem de arkadaşız. Benzer okullarda okuyup benzer eğitim almışız. Birbirimizin işlerini beğeniyor, huylarını iyi tanıyoruz. Özellikle Gürbüz ve Sadık'ın kariyerleri dünya çapında. Bu sergi fikrini oluştururken kendimize bir yol haritası çizdik. Ordu tarih boyunca çeşitli nedenlerle göç almış ve göç vermiş bir şehir. Biz şimdiye kadar yaptığımız işleri bu göç yolları üzerindeki şehirlerde yaşayanlarla paylaşmak istiyoruz. Ordu’un fikir toprağından bir avuç işi yanımıza alıp bir anlamda gönüllü olarak göç edeceğiz. Bunu onların geçmişlerine borçlu olduğumuzu hissettiğimiz için yapmak istiyoruz. Çünkü etnik kökeni ne olursa olsun, dönemin şartları ne olursa olsun, herhangi politik bir gücün bir insanı doğduğu topraklardan bir daha dönmemek üzere ayrılmaya zorlaması tarihe zorbalık olarak geçecek ve bunun bedelini sonraki kuşaklar ödeyecek. Zaten yıllardır ödüyoruz.

Bu sergide resim, illüstrasyon ve grafik çalışmalardan oluşan 66 parça iş sergilendi. Sergideki işlerimizin çoğunun konusu “Ordu”. Doğduğumuz şehre olan bağlılığımızı sorgularken, kendimize ve bu işlere bakanlara da bir soru soruyoruz: Bu çalışmalar bir coğrafyanın zekâsı mı, yoksa zekânın bir coğrafyası mı? Sergi dünyaca ünlü Yunan film yıldızı ve Yunanistan Kültür Bakanı olmuş Melina Merkouri’nin ismini taşıyan kültür merkezinde açıldı. Davete Atine-Pire Başkonsolosu, Atina Belediyesi Kültür Sanat Başkanı, Atina’da yaşayan Türk vatandaşlar, İstanbul kökenli Rumlar ve Yunan sanatseverler büyük ilgi gösterdiler. Açılış konuşmasında “Doğdukları şehir olan Ordu, kariyerleri boyunca onlara ilham kaynağı olmuş. Sanatçılar eserlerinde dostluğu, mahalli kültürel özellik ve değerleri, küresel sanat birikimi ve çağımızın değerleriyle birleştiriyor” diyerek dördümüzün özgeçmişleri misafirlere Türkçe ve Yunanca okudular. Daha sonra Giritli kemençe sanatçısı Dimitris Apostolakis Aşık Veysel’in “Uzun ince bir yoldayım” türküsünü ve “Mimoza çiçeğim” şarkısının Yunanca orijinalini seslendirdi. Daha sonra Atina’da yaşayan ses sanatçısı Fide Köksal’a piyanist Nassos Soplis eşlik etti. Tören üç buçuk saat sürdü. Yunan medyası sergi haberini verirken “Türk tasarımcı kardeşlerimiz” diye başlık atmış. Bundan daha güzel geri dönüş mü olur… Sergide Atina’da Erasmus’la grafik eğitimi alan Ordulu bir gençle karşılaştık. Okuldaki arkadaşlarını da sergiye getireceğini, Ordulu olmaktan gurur duyduğunu ve arkadaşlarına bu sergiyle hava atacağı için çok heyecanlı olduğunu söyledi. Sergi 3-10 Mart tarihleri arasında ziyarete açık oldu.

Kültür Merkezi üç katlı taş bir bina. Eskiden şapka fabrikasıymış. İki büyük sergi salonu, bir bölümde ise bizim Karagöz-Hacivat’a benzeyen gölge oyunu atölyesi ve müzesi var. Çizimleri yapan ve oynatan, yaşayan en büyük Yunanlı usta da oradaydı. “Bu bizim mi, yoksa sizin mi” diye kendisine sorduk. “Valla ne sizin, ne de bizim. Bu gölge oyunu Uzakdoğu’dan Anadolu’ya, oradan da bize kadar gelmiş. Her toplum kendi değerlerine göre karakterlerini yaratmış, oynatmış gülmüş eğlenmiş” dedi. Çok tonton bir dedeydi. Biz Anadolu’nun geçmişindeki çok kültürlü hayatı maalesef tam olarak kavrayamıyoruz. Israrla baklava bizim, kadayıf bizim, kemençe ve horon bizim, bu şarkılar bizim diye çırpınıyoruz.

Evini, toprağını, altınını hatta evlatlarını geride bıraktırıp zorla göç ettirilen insanların giderken kültürlerini de burada bırakmalarını beklemek hangi vicdana sığıyor. Yunanistan’daki birçok şehir ve kasabaya bakıp, demek ki Ordu, Giresun, Tirebolu ve diğer Karadeniz şehirlerinde 50 yıl önceki evler ve mahalleler böyleymiş diyebiliyorum. Aşina olduğumuz eski fotoğraflar siyah-beyaz olduğu için çıplak gözle görmek doğal olarak daha etkili oluyor. Bir gerçek var, biz, bu gidişlerle çok eksilmişiz. Bizim onlara olan ihtiyacımız kadar onların da bize ihtiyacı var. Yaşananları değiştiremeyiz ama bundan sonra daha yaşanır bir gelecek kurmak için el ele verebiliriz.

Atina-Pire Başkonsolosu İsmail Sefa Yüceer bir sohbetimizde, bu sergide Ordu’nun daha detaylı tanıtılmasını çok arzu ettiğini, bunun için Ordu Belediyesi ve Valiliği ile görüştüğünü ama beklediği ilgiyi göremediğini söyledi. Kendisine sergimizin sivil ve hazır bir proje olduğunu, kültür, sanat ve turizm amaçlı resmi bir sergi için çok önceden hazırlanmak gerektiğini söyledim. Bu sergi için bir yıldır yazışıyoruz ama yapılacağını bir ay önce öğrendik. Ordu’nun tarihi ve coğrafi özelliklerini anlatan Türkçe ve Yunanca stand çok ilgi gördü, insanlar metni uzun uzun okudular, fotoğraflarını çektiler ama Ordu Belediyesi ve Valiliği’nin desteğini alabilirsek bundan sonra açacağımız sergilere çok daha iyi hazırlanır, Ordu’yu çok daha iyi tanıtabiliriz.

Son yıllarda seçimi kazanan her belediye kendi şehrini “marka şehir” yapacağını iddia ediyor. Kültür, sanat ve tabiat konusunda yurtdışına parlak bir vaat sunmayan hiçbir şehir “marka şehir” olamaz. Uluslararası müzeleri, festivalleri olmayan, dolu dolu yaşanacak paket tatil programları organize edemeyen, turistle empati kuramayan, estetik kalitesi dünya ölçeğinin çok gerisinde projeler yapan hiçbir şehir “marka şehir” olamaz. Bu sergi Ordu’nun dünyaya tanıtımı ve marka değerini artırmak için küçük bir adım. Çok büyük bütçelere ihtiyaç duymadan kendi yolculuğunu yapacak, Ordu’ya gelip görme duygusunu tetikleyecek. Bunun gibi daha birçok proje üretilmesi lazım. Ordu içerde kendi altyapısını bitirmeye çalışırken, dışarıya da mesajlar vermeye devam etmeli. Biz kendi uzmanlık alanımızda Ordu’nun kültürel değerini artırmaya, standartlarını dünya kalitesine çıkarmaya gönüllüyüz, bu konuda her türlü işbirliğine açığız.

Bizi bu sergi için resmi olarak Atina’ya davet eden, işlerimizi diplomatik kargoyla Atina’ya taşıtan, dört sanatçının seyahat ve konaklama masraflarını üstlenen T.C. Atina-Pire Başkonsolosu ve değerli personeline; Kültür Merkezi’ni bize tahsis eden Atina Belediyesi çalışanlarına; Ordu’nun gönüllü kültür elçisi, Atina’da Iason Books yayınevinin sahibi Şebnem Arslan’a çok teşekkür ediyoruz. Yeni şehirlerde, yeni sergi haberlerinde buluşmak üzere...

ATİNA'DAN FOTOĞRAFLAR VE NOTLAR

-Başkonsolosun daveti üzerine Atina'da bir tavernaya gittik. Bizi bugün hayatta olmayan meşhur Yunanlı şarkıcı Stelios Kazantzidis'in gençlik fotoğrafı karşıladı. Ne güzel bir tesadüf. Daha önceden biliyordum bu hikayeyi. Büyük dedesi mübadele yıllarında Ordu'dan Atina'ya göçmüş. O zamanlar kullandıkları soyadı "Fidangoris". Galiba fırıncılık yapıyorlarmış. Biz bugün aynı yere Fidangör diyoruz. İlerleyen saatlerde buzuki sanatçısı bizim için "Çambaşı" türküsünü Rumca söyledi. Fotoğrafta eşim Ayşe, masada yalnız yemek yiyip müzik dinleyen, ara sıra da ağlayan yaşlı kadını dansa davet ediyor ama o oturduğu yerden eşlik etmeyi tercih etti.

-Zaferimilli mahallesinden çocukluk arkadaşım Hüseyin Sakaoğlu sürpriz yapıp bu sergi için bizimle beraber Atina'ya geldi. Yıllar sonra dört gün beraber zaman geçirdik. Kendisi evli ve iki kız babası, Ankara'da yaşıyor. Uluslararası projelere imza atan başarılı bir işadamı. Yardımcım Yasin Işık'la birlikte, sergi heyacandan muaf oldukları için olacak, ekibin en geç yatanları ama en erken uyananlarıydı.

-Emin'e bu sergide neredeyse tüm ailesi eşlik etti. Eşi Berrin ve küçük oğlu Emre, ortanca oğlu Özgür ve kız arkadaşı Gencay Gürcan, büyük oğlu Evren ve eşi Ceren Öztürk sırf bu sergi için İstanbul'dan aramıza katıldılar.

-Sadık abi de sergiye gelecekti. Açılış tarihi Yaşar Kemal'in cenazesiyle çakışınca İstanbul'da kalmak istedi. Ama Atina'daki meslektaş gurubunun kalabalık bir şekilde açılışa katılmalarını sağladı.

-Gürbüz'ün eşi Sumru, pasaportu yetişemediği için maalesef bizimle gelemedi. Gürbüz'ün dünyanın dört bir yanında hayranları var, orda da öyle oldu. Sergiyi gezenler onun işlerinin bir çoğunu daha önce internette görmüşler. Gürbüz'ü şahsen tanımaktan çok memnun oldular.

-Konsolosluk şehir içindeki ulaşım ihtiyacımızı sağlamak için bize iki adet araç tahsis etti. Araçlardan bir tanesi zırhlıydı. Dostluk sergisi düzenlediğimiz bir şehirde kurşun geçirmez bir araçla dolaşmak biraz manidar oldu.

-Yunan mutfağının en önemli özelliği bence farklı yerlerde bile aynı kalitede olmayı başarması. En salaş yerde yediğin meze ile daha bakımlı bir yerde yediğinin lezzeti aynı. Yunanistan'da benim favori yerlerim her zaman tarihi pastaneler. Çoğunun kökleri zaten Karadeniz'e dayanır. Tel kadayıf, şambaba, sütlaç, laz böreği ve helvayı tattım. Hepsi de sınıfı geçer.

-Sergimizin Atina'daki tanıtımı gerçekten çok iyi yapılmış. Törende yaklaşık 350 kişi vardı. İnsanlar kokteyl mezelerinden önce, Ordu'dan Ömer Aydın'nın hediye olarak gönderdiği kilolarca fındığı bitirdi.

-Bazı Yunanlı konuklar, Zeki Çol'un kendilerini Ordu'dan arayıp bitmek bilmeyen ısrarı yüzünden açılışa gelmek zorunda kaldıklarını gülerek anlattılar. Ama sergiyi ve konseri beğendikleri her hallerinden belliydi. Selin Çol'da meğer babası gibi Atina'daki arkadaşlarını bu sergi için alarma geçirmiş.

-Yunanlılar haftada bazı günler kısa, bazı günler ise uzun çalışıyor. Kısa günlerde mesai 14.00'de bitiyor. Uzun günlerde ise öğlen siesta yapıp 17.00'de tekrar çalışmaya başlıyorlar. Salı günü bazı müzeleri kapalı olduğu için gezemeyince isyan ettim.