Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
20.09.2024

Gümüşhane: Dağların avucundaki cevher

Hem tarihi kalıntıları hem de Harşit Çayı’nın iki yakasında vadi boyunca uzanan doğal güzellikleri ile dikkat çeken Gümüşhane, binlerce yıllık tarihinde sahip olduğu zengin gümüş madenleri ile de eşsiz bir şehirdir.

info@karadenizekonomi.com / 8.10.2019

Gümüşhane: Dağların avucundaki cevher

Kısa adı DOKAP olan Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı’nın hazırladığı en geniş kapsamlı “yerel kaynak” olan “Karadeniz’de Zamanın İzleri” çalışmasını sayfalarımıza yansıttığımız yazı dizisinde 7’inci durağımız olan Gümüşhane’deyiz.

Bu topraklara Gümüşhane denmesi Romalılar dönemine rastlar.  Romalılar kenti “gümüş yeri” anlamına gelen Arjiopolis derken Evliya Çelebi de “gümüş şehri” diye adlandırır buraları. Tarihin en önemli ticaret noktalarından biri olan İpek Yolu üzerinde bulunması da kentte yıllar boyunca farklı bir kimlik katmıştır. Tarihsel geçmişinde onlarca medeniyete de ev sahipliği yapan Gümüşhane, bu çok kültürlülüğün etkisi ile antik kent, köprü, hamam, manastır ya da kilise gibi yüzlerce tescilli taşınmaz varlığakucak açmıştır.

Gümüşhane Tarihi

Gümüşhane adının şehre ne zaman ve nasıl verildiği konusunda açık bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak şehre Gümüşhane isminin verilmesi, yörede zengin gümüş madenlerinin ve maden ocaklarının bulunmasıyla ilgili olduğu açıktır. Osmanlı fethi sırasında yörede Gümüşhane adlı herhangi bir bölge olmadığı gibi, bu isimde bir yerleşim veya köyün mevcut olmadığı kayıtlardan anlaşılmaktadır.Gümüşhane adıyla ilgili olarak anlatılan bir efsaneye göre; bir zamanlar bu bölgede yaşayan beyin/komutanın Gümüş adında dünyalar güzeli tek bir kızı varmış. Bu kız yörede bulunan fakir bir çobana gönlünü kaptırmış. Ancak babası kızını yörenin önde gelen komutanlarından veya beylerinden birine vermek istiyormuş. Babasının isteğini kabul etmeyen kızını ikna edebilmek için kendisine Gümüşten bir saray/köşk yaptırmış ve kızını buraya hapsetmiş. Bu güzeller güzeli, altın sarısı saçlı kız saçları gümüş gümüş tel oluncaya kadar ömrünün geri kalan bölümünü burada geçirmek zorunda kalmış. Sonra sarayın/köşkün bulunduğu yerde bir şehir kurulmuş ve kurulan bu şehre de Gümüşhane demişler.

Beşerî Durum ve Ekonomi Türleri

Gümüşhane'nin nüfus gelişimi sayım dönemlerine göre kır, kasaba ve şehir nüfuslarının gelişimi şeklinde incelendiğinde bazı dikkat çekici özellikler görülmektedir. Coğrafi şartların elverişsizliğinden dolayı büyük nüfuslara sahip kasaba ve şehir yerleşmeleri ortaya çıkmamıştır. Sadece idari fonksiyona bağlı olarak ilçe merkezleri ve il merkezi olması sayesinde yerleşmelerde nüfus artma göstermiştir. Köylerde ise tarım topraklarının kıt olması nedeniyle köy nüfusları çok azdır.

Ekonomik Yapı

Ekonomi, insanların gereksinimlerini üretim ve bölüşüm yoluyla karşılama etkileşimini ve bu amaçla gerçekleştirilen uygulamaları kapsamaktadır. Halk ekonomisi denilince ise genellikle kırsal yaşam süren toplum ve toplulukların ekonomi/geçim modelleri anlaşılmaktadır. Bu modeller başlıca: Avcılık-toplayıcılık, tarım (bahçecilik), hayvancılık ve çobanlıktır. Halk ekonomisinde, “pazar” için üretim yapılmadığı için üretimin amacı kazanç değildir. Bu sebeple üretim çoğu zaman “imece” usulü olarak adlandırılan, yardımlaşma yoluyla birlikte gerçekleştirilir. Halk ekonomisin tarım ve hayvancılık üzerine kuruludur. Halkın bütün gereksinim maddelerini tek başlarına üretmeleri mümkün değildir. Bu sebeple bazı “ticari” faaliyetlere girişme zorunluluğu doğmuştur. Ürünlerin bir kısmının satılmasıyla elde edilen para ile bu gereksinimlerin karşılanması mümkün olduğu gibi, ürünlerin değiş-tokuşunu içeren “takas” yöntemi de etkili bir yoldur.

Tarım

İki vadiden oluşan Gümüşhane’de Harşit vadisinde meyvecilik, Kelkit vadisinde ise ağırlıklı olarak hububat tarımı yapılır. Harşit vadisi ve bu vadiyle birleşen yan vadiler boyunca bahçelerde meyve ve sebze üretimi yapılırken Kelkit vadisi boyunca uzayan ovalarda hububat hasadına dayalı tarımsal faaliyetler icra edilirdi. Yörede sulanabilen tarla ve bahçelerde çeşitli sebzeler yetiştirilir. Bazı köylerde bahçeye “bostan” da denmektedir. Son yıllarda ürün çeşitliliği görülse de geleneksel olarak patates (kartol), fasulye (pağla), lahana (kelem) yetiştiriciliği yapılırdı. Son yıllarda seracılık alanında gelişmeler görülmüş, Köse, Kelkit, Şiran ilçelerinde kuru fasulye (şeker pağlası) ticari ürüne dönüştürülmüştür. Harşit vadisi boyunca uzayan elma bahçeleri Gümüşhane ilinin en önemli ve özgün yanıydı. Elma ve Armut başta olmak üzere, dut, kiraz ve ceviz de meyve tarımının önemli ürünleri arasındaydı. 1847 yılında Gümüşha­ne'yi ziyaret eden Batılı seyyahlardan Hommaire de Hell, Harşit vadisinin tabanını kaplayan meyve bahçelerinden, bu bahçelerdeki meyvelerin çeşitliliğin­den söz etmekte, bahçelerden toplanan armutların İstanbul'a kadar gönderildi­ğini yazmaktadır. 1869'da Gümüşhane'ye gelen TheophileDey-rolle de Gümüşhane'nin meyve ticaretinde önemli bir rol oynadığını belirterek şehirden sandıklarla Trabzon, Erzurum hatta İs­tanbul'a armut ve elma; daha yakın yerlere ise kiraz gönderildiğini belirtmektedir.

Pestil-Köme Sektörü

Gümüşhane’nin tarım sektöründeki en önemli ürünü pestil ve kömedir. İlde onlarca işletme pestil ve köme ürünlerini çeşitlendirerek ülke genelinde pazarlamakta ve ile önemli girdiler sağlamaktadırlar. Pestil ve Köme; dut pekmezi, süt, bal, ceviz, fındık ve undan oluşmuş, içerisinde temel besin öğeleriyle birlikte protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral maddelerini önemli ölçüde bulunduran önemli bir gıda maddesidir.

Yeraltı Kaynakları

Gümüşhane ili, ismini almış olduğu gümüşün yanı sıra, altın, demir, bakır, manganez, kurşun, çinko, pirit, linyit kömürü, krom, mermer ve uranyum yatakları gibi önemli yer altı kaynaklarına sahip bir ildir.Gümüşhane bölgesi tarih boyunca Anadolu'daki önemli maden bölgelerinden biri olmuştur. Bölgede madencilik tarihinin “İlk Tunç Çağı”na dayandığı düşünülmektedir.Gümüşhane’de Osmanlı Devrinde Kanuni Sultan Süleymân ve özellikle Dördüncü Murad dönemleri Gümüşhane ilinin madencilik tarihi açısından zirvenin yaşandığı dönemler olarak kabul edilmektedir. Osmanlı Devrinde Gümüşhane’nin Canca Mahallesindeki darphanede 12 çeşit gümüş ve altın para basıldığı ve Gümüş madenlerinin işletilmesi nedeni ile 1750 senesinde Gümüşhane şehir nüfusunun 60 bini bulduğu kaynaklarda rivayet edilmektedir.

Dokumacılık

Dokumacılık ildeki halk sanatlarının en önemli kollarından biridir. Kelkit İlçesinde üretilmekte olan zilli kilim, Şiran ilçesinde ala kilim Kürtün ilçesinde ipek halı üretilmektedir.  Bunların dışında yörede cecim, kolan dokumacılığı da yapılırdı. Dokumacılığın yanı sıra yörede yün çorap, tiftik papak, tiftik çorap, kıl çorap, heybe, palaz, çıval ve çanta örücülüğü de yapılırdı.

Geleneksel Meslekler

Çerçi: Çerçi boncuk, iğne, lastik, makas gibi tuhafiye eşyaları yanında akla gelebilecek birçok eşyayı içerir. Çerçicilik de bu tuhafiye eşyalarını köy, pazar ve benzeri yerlerde dolaşarak satan gezginci esnaftır. Çerçiciler, iğneden ipliğe, aynadan cımbıza, boncuktan oyuncağa, astardan kumaşa her türlü nesneyi bir eşek, beygir veya at üzerinde veya arabalarında köy köy, mahalle mahalle gezip dolaşarak satarlardı.

Orakçı ve Tırpancı: Orak, ekin ve ot biçmede kullanılan, yarı çember biçiminde, yassı, ensiz keskin ağızlı bir bıçak ve bu bıçağa bağlı bir saptan oluşan bir tarım aracıdır. Orağı kullanana, orakla ot, arpa, buğday gibi tarım ürünlerini biçenlere “orakçı” denir. Tırpan ise, uzun bir sapın ucuna tutturulan, ot, arpa, buğday gibi ekinleri biçmeye yarayan hafifçe kıvrık, uzun çelik bir bıçaktır. Tırpan sallayanlara, tırpan atanlara, yani tırpanla ot, arpa, buğday gibi tarım ürünlerini biçenlere de” tırpancı” denir.

Kireç Kuyuculuğu: Eskiden evlerin badanalanmasında ve duvarlara konulan harçlarda kireç kullanılırdı. Söndürme işlemi teknelerde veya kireç kuyularında yapılırdı. Kireç kuyulama işini belli kişiler yapardı. Kaya parçası halindeki kireçler daha önceden hazırlanmış olan kuyulara doldurulurdu. Üzerine kireçlerin yüzeyine çıkacak kadar su konulur belli bir süre bekletilirdi. Bekletilen kireç bir süre sonra yoğurt kıvamını alırdı. Yoğurt kıvamındaki kireç kuyulardan alınarak yapı harcına katılırdı.

Keyvenilik: Yörede düğün ve mevlitler yemekli olur. Böyle günlerde yemek yapma işini belli kadınlar üstlenir. Bu kadınlara yörede “keyveni”, “keyvanı” veya keyvane denir. Yemekler keyveninin yani aşçı başının önderliğinde yapılır. Keyveniler genellikle gönüllü çalışırlar. Bazen yemek yaptıran kişiler tarafından belli bir ücret veya çeşitli eşyalar verilir.

Sınıkçılık: Sınıkçı; kırıkçı, çıkıkçı anlamındadır. Sınıkçılar, zeytin veya üzümü ezip bir bezin üzerine yayarak ezik ve moraran yerlere sararlardı. Bazen de sabunlu suyla ovarlardı. Ayak, bacak ve kollardaki morarmalarda, bölgeye pis kan toplandığı düşünülerek bazen jilet atma uygulaması yaparlardı.

Halk Hekimliği

Halkın olanakları bulunmadığı için ya da başka sebeplerle doktora gidemeyince veya gitmek istemeyince, hastalıklarım tanılama ve sağaltma amacı ile başvurduğu yöntem ve işlemlerin tümüne “halk hekimliği” denmektedir. Bu açıdan “hastalık” deyimi de alıştığımızdan geniş bir anlamı kapsar. Bununla sadece kişinin sağlık durumundaki aksaklıkları değil, kısırlıktan tutun da nazar değmesi gibi insanlardan gelebilecek kötü etkilere ve tabiat dışı varlıkların (cinler, periler, vb.) sebep olabilecekleri sakatlıklara kadar türlü bozuklukları anlamak gerekir.Gümüşhane yöresi endemik bitki açısından Türkiye’nin en zengin bölgeleri arasında zikredilir. Hastalık sağaltıcı özellikler taşıyan ve ilaç yapımında kullanılan yüzlerce bitki Gümüşhane yöresinin Kelkit ve Harşit vadileri boyunca yükselen yamaçlara yayılmış durumdadır. Bu bitkilerin büyük bir çoğunluğunun hangi derde iyi geldikleri hususunda eski insanların muazzam bir bilgi birikimi vardı. Ne yazık ki bu bilgi birikimi “kocakarı ilacı” küçümsemesi yüzünden yeni nesillere aktarılamadı ve büyük oranda unutuldu.