Güncel Gelişmeler:
  • Ordu – Giresun Havalimanı’nda sefer sayıları arttı - 10:43
  • Nebati'den konutta fahiş fiyat artışı uyarısı - 09:29
  • Bankalara, 'döviz işlemlerini likit saatlere çekin' talebi - 09:19
  • Gecelik kredi faizlerinde 'zorunlu' yükseliş - 09:13
  • Ülker'in ilk çeyrek cirosu 5,9 milyar TL'ye ulaştı - 09:07
20.09.2024

​Turgay Topkaya ATATÜRK ‘FABRİKALAR KALEDİR’ DİYOR

Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta Ordu ticari hayatında 60 yıla yakın varlığını sürdüren bir ailenin üçüncü kuşak temsilcisi Turgay Topkaya’yı konuk ettik.

info@karadenizekonomi.com / 16.01.2019

​Turgay Topkaya ATATÜRK ‘FABRİKALAR  KALEDİR’ DİYOR

“Büyük önder Atatürk’ün veciz bir sözü vardır. ‘Fabrikalar kaledir’ der. Bu sözünden hareketle, sağlıklı bir gelişme ve büyüme için bir şehrin üretim yapması gerektiğini düşünürüm hep. İstihdam sayısını artırmalıyız, insanların sabah 8’de gidebilecekleri bir işleri varsa o şehir kendini aşmış demektir ki fabrikaların sayısı her gün artarsa bunlar olur.”

 Ortadoğu Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu olan Topkaya, ticarete gelenekselin dışında bir bakış açısı getiren farklı vizyonla yola çıkmış. Tersine göç diyeceğimiz anlayışın Ordu’da yerleşmesine katkı sağlayacak projelerle memleketine dönen Topkaya, hedeflerini, öngörülerini ve beklentilerini sohbetimize taşıdı.

-Kısaca sizi tanıyarak başlayalım. Topkaya ailesinin 3.kuşak isimlerinden birisiniz ve farklılıklar yaratmak amacıyla mı doğduğunuz topraklara geri dönmeyi tercih ettiniz?

-ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü mezunuyum. Okul sonrasında yaklaşık 10 yıldır kadar Ankara ve İstanbul’da çeşitli uluslararası firmalarda satış ve pazarlama müdürlüğü yaptım. Oldukça farklı deneyimler elde ettim bu süreçte. Orta Asya, Ortadoğu, Afrika ve Avrupa’dan 30’u aşkın ülkenin ticaret ve ihracat rejimlerini gözlemlemedim bu deneyimlerimde.

-Sonra ne oldu da dönüş fikri oluştu kafanızda?

-Ticaretin uluslararası boyutunu görünce Türkiye’nin aslında bir fırsatlar ülkesi olduğunu anladım. Hem ülke olarak hem de şehir olarak doğru kullanılırsa pek çok fırsatın karşınıza çıkabileceğini gördüm. Kaynak kullanımı konusunda doğru yönelmeler olursa -yapılacak iş her ne olursa olsun- çok farklı boyutlarda başarıların yakalanabileceğini geçen Nisan ayından bu yana sıkça Ordu’ya gelerek oluşturduğum altyapı çalışmalarında gördüm. Daha sonra da stratejik bir kararla Ordu’ya döndüm. Şimdilerde haftanın 4 günü burada üç günü İstanbul’dayım.

-Kaynak kullanımında doğru yönlendirmelerden kastettiğiniz nedir?

-Öncelikle bölgesel veya yerel kaynaklarımız nedir? Buna bakmak gerekir. Elimizde ne var? Sonra insan kaynağımıza bakmalıyız. Gerekli, yeterli ve yetkin insan kaynağına sahip miyiz? Kaynaklarımız nedir ve sistemi neyin üzerine kurduğumuz çok önemlidir bu aşamada. Biz profesyonel anlamda pazarlamayı seçtik. Satışa sunulacak ürünümüz var mı? Önce fındığımız var. Sonra bal konusunda kendini aşmış bir Ordu var. Biz bu kaynakları ürün haline getirebilirsek ve markalaşırsak başarı zaten kendiliğinden gelir.

-Bal konusu daha yatkın mı geldi size?

-Bal sektörü için dönmedim aslında. Hangi kaynağımızı ulusal ve uluslararası pazarlara taşıyabiliriz diye düşündük uzunca bir süre. Deyim yerindeyse Ordu’nun altını üstüne getirdik fizibilite çalışmaları yaparken. Ordu Valiliği ve Tarım İl Müdürlüğü’nün yanı sıra iki üç ay boyunca birçok sektör temsilcisi ile Ticaret ve Sanayi Odası ile görüşmeler yaptık. Gördük ki burası aslında oldukça bakir bir yer ve yapılacak çok iş var. Tarım, inşaat ve turizmi araştırdık. Baktığımızda önümüzdeki 10 yılın ajandası dolu diyebilirim rahatlıkla. Biz bu iş kapılarından hangisini açabiliriz derken bal sektörüne karar verdik.

-Rasyonel bir karar aldığınıza emindiniz artık.

-Evet emindik. Şöyle ki; günümüzde dünya küçük bir köy oldu. Ordu’da havalimanının varlığı ufukları tamamen açtı. Katma değer yarattı. 4 -5 yıl önce Ukrayna’da bir görüşmeye gittiğimde aynı denizin iki yakasında olduğumuz halde onlar bize çok yakınken bizim onlara çok uzak olduğumuzu fark etmiştim. Oysa şimdi öyle değil. Nasıl ki onlar bize ürün satabiliyor biz de onlara satabiliriz.

-Dolayısıyla bu şehrin çocukları doğdukları topraklara gelenekselin dışında bal konusunda katma değer sağlayacak işler yapabilir mi dediniz?

-Tam da öyle oldu. Çünkü devlet, BALMER üzerinden bu konuda tüm yatırımları yapmış ve anahtarı da hazırlamış. Anahtarı kim almak ister der gibiydi. O sırada Ordu Ticaret ve Sanayi Odası başkanı Sayın Servet Şahin ile bir sohbet sırasında ufkumuz daha da açıldı. Yurtdışından gelen misafirleri Servet beye buradan ne alınır? diye sorduklarında fındık dışında bir markamız olmadığı için çokça hayıflandığını anlattı bize. Balımız vardı ama markamız yoktu. Biz de bunun üzerine gittik.

-Dolayısıyla bir hareket kabiliyeti mi oluştu?

-Kesinlikle evet. Devlet 10 milyon euro yatırımla beş milyon metrekare kapalı alanda bir tesis kurmuş. Biz şu anda bu yatırımı yapmış bir firmanın hareket kabiliyetiyle işe başladık. İkinci haftamızda Türkiye’nin en büyük perakende market zinciri ile görüştük. BALMER laboratuvarlarında test ettiğimiz balımızı Sayın cumhurbaşkanımıza sunduk. THY’nin idari kadrosu balımızı test ediyor, Ankara’da pek çok firma için yılbaşı paketleri yaptık. 7 ay boyunca bal konusuna çalıştık, iki aydır da raflardayız. İstanbul ve Ankara’nın yanı sıra Adana, Bursa, Samsun, Ordu, Giresun ve Trabzon’da “topkayalar bal” satılıyor. Tiflis’te varız. İlk kargomuzu ABD’de Miami’ye yaptık. Almanya, Katar Suudi Arabistan, İtalya ve Hollanda ile görüşmeler yapıyoruz.

-Bir yanlış anlamaya neden olmamak için altını çizelim, BALMER bir bal test laboratuvarı ve dünyada bu konuda AB normlarını yakalamış bir kaç tesisten biri. Siz burada test edilen sağlıklı güvenilir balları markalaştırıp satıyorsunuz değil mi?

-Tam da söylediğiniz gibi. BALMER Avrupa’nın en gelişmiş laboratuvarı ve biz de balı sadece buradaki testleri yapıldıktan alıyoruz. O nedenle bize doğrudan gelen talepleri reddettik. Ordu’da 4 bin, bölgede 10 bin arıcıdan söz ediyoruz. Böyle bir potansiyel var. Aslında Ordu balı yok Ordulunun balı var. Arıcılarımız her dönem Hakkari Yüksekova’dan Mersin’e kadar olan alanda varlar. Öte yandan geleneksel yöntemle yapılan ticaretin artık sonu geldiğine göre dünyada marka olarak belge olarak değeriniz varsa o zaman birkaç adım öndesiniz. BALMER de bize bu anlamda pek çok adım attırdı 400’den fazla testten geçen BALMER testli ürünler raflarda yerini alıyor ki bu bir marka değeri olmanın önünü açıyor.

-Balda algı ne olmalı?

-Genel algı şeker odaklı olduğu yönünde. İşin içine laboratuvar girince farklı parametrelerde yapılan testler sonrasında sakaroz şeker değeri yüzde bir buçuğun altında bizim sattığımız ürünlerde. Antibiyotiği olmayan bal sunuyoruz. Ben bal konusunda girdiğimde bildiğim her şeyi gözden geçirdim. Sağlıklı bal başkaymış çünkü. Bu konuda da BALMER uluslararası anlamda güven sağladı.

-Bal konusunda yöresel tercih diye bir anlayış var mı peki?

-Her yıl farklı numuneler öne çıkıyor. Bu sene için Van Başkale balı ya da Erzurum Karayazı veya Yozgat Yerköy balı öne çıkıyor. Bu sene çiçeklenme çok iyi oralarda. Ve bir de motto geliştirdik; “kaliteli bal herklesin hakkıdır.”

-İlk adımı attınız çalışmalarınız markalaşma yolunda hızla devam ediyor. Sırada ne var?

-Yeni yılda İhracatçılar Birliği üyesi olduk. Fındık nasıl markaysa bal da öyle olacak bizim için. Bu süreci daha sağlıklı atlatmak için DOKA, DOKAP ve Ordu Valiliği kontrolünde kümeleşme sürecini başlattık.

-Baktığımızda ürünlerinizde BALMER etiketi daha büyük. Bu neden?

-Biz onlarla beraber yola çıktık. Devletin, AB’nin ve 10 bin arıcının emeği var. Önüne geçemezdik. Biz bir elmanın iki yarısıyız ama öncelik onların olmalıydı. Öyle yaptık.

-Sadece bal ile mi sınırlı vizyon çalışmalarınız?

-Bal dışında ikinci bir sektör olarak arka planda Ordu Mantar Üreticileri Derneği’ni kurduk. İstiridye mantarı. Yani balda altyapıyı kurduk sıra istiridye mantarı konusunda neler yapabileceğimize geldi. Üretim yapılan 7 ayrı sera var. İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirler dışında yurtdışından da özellikle pizza grubunda kullanıldığı için çok fazla talep var. Hatta şimdi paylaşacağım bir bilgi var ki inanılmaz bence. İstiridye mantarının tümör gelişimini yüzde 80 yavaşlattığı bilgisi bu ürünü çok farklı noktalara taşır.

-Gördüğümüz o ki siz geleneksel fındık ve kivi profilinden farklı bir jenerasyonsunuz, doğru mu algıladım?

-Profil farklılığımız olduğu bir gerçek. Daha genç bir jenerasyonun temsilcileriyiz. İşletme eğitimi alan 50 kişiyiz. Büyük şehirde yaşamış kişileriz ve üretimini yaptığımız ürünün pazarlanması konusunda daha farklı çalışmalar yapıyoruz. Devlet aslında burada girişimciye tüm kapıları açmış durumda. Büyükşehir olunca yaşam kalitemiz değişti mi hayır. Devlet inek veriyor vatandaşa köyde inek yok tavuk yok yumurta yok ekmek şehirden geliyor. Hollanda’da insanlar köy hayatını sürdürüyor. Domates üretiyor. Patates üretecekse sadece patates olmalı. Bir şeyi yapacaksınız en iyiyi yapacaksınız. Biraz domates biraz soğan biraz patates olmamalı. Profesyonel olmalı üretmeden büyüme olmaz tüketerek büyüyemeyiz. Biz bu anlamda farklı düşünen bir jenerasyonuz.

-Ordu kabuğunu kırmakta neden zorlanıyor sizce?

-Dışarıdaki Orduluların Ordu’ya destek vermeleri yatırım yapmaları ile kabuğumuzu kırabiliriz? Biz Kayseri ve Konya’da yaşıyor olsaydık 5 katı gelişmişliğimiz olurdu. Fındık bizim hayat alışkanlıklarımızı yönlendirmiş, fındık fiyatlarına endeksli bir hayat sürmek bu şehrin vizyonunu daraltıyor. Fındık elbette bir nimet ama biz onu iyi değerlendirelim. İnsanlar iş yapmaya korkuyor. “Ne gerek var “ cümlesini Ordulular hayatlarından kaldırırlarsa Ordu kabuğunu kıracaktır.

-Kamudan destek gördünüz bu sizin şansınız mıydı?

-Devlet yurtdışına mal satmak isteyen üreticiyi fuara götürüyor, kapalı ekonomilerde bile firmaların devlet garantisi var. Vatandaş olarak şapkamızı önümüze koyup ne yapmamız gerekir diye düşünmemiz kaçınılmaz. Ordu Valiliği’nin kapısının herkese açık olduğunu gördüm.

-Ordu Büyükşehir belediye başkanı olsanız neyi değiştirirdiniz.

-Tarım OSB’yi kurardım. OSB’lerin sayısını çoğaltırdım. Ama demeden, fakat demeden, hemen derhal bunları yapardım. Ordu bir fındık kenti ama Hamburg kendini fındığın merkezi olarak görüyor. Bu çok acıdır. Gümrüklemenin buradan yapılması gerekiyor, bal için bunu istedik. Göstermelik yatırımlar günü kurtarır. Yaş ortalaması büyük bir şehirde yaşıyoruz. Genç insanların buraya dönmesini sağlamalıyız. Üç saatte Gürcistan’a gidiyoruz. Yurtdışı uçuşlar ve ulaşım konusunda artık sıkıntımız yok. Dereyolu yapıldığında Akdeniz’e ineceksiniz. Büyük önder Atatürk’ün veciz bir sözü vardır. “Fabrikalar kaledir” der. Bu sözünden hareketle, sağlıklı bir gelişme ve büyüme için bir şehrin üretim yapması gerektiğini düşünürüm hep. İstihdam sayısını artırmalıyız, insanların sabah 8’de gidebilecekleri bir işleri varsa o şehir kendini aşmış demektir ki fabrikaların sayısı her gün artarsa bunlar olur.

-2019 yılından ne bekliyorsunuz?

-Eski alışkanlıkların değiştiği bir döneme girdik. Bol para dönemi sona erdi. Daha reel bir ticaret dönemi başlayacak hakkıyla ticaret yapanlar kazanacak. Son 15 yılda köklü firmalarla sadece kredi ile ayakta kalan firmalar yarışır haldeydi. Şimdi ise dünya pazarına erişen kazanacak.

-10 yıl sonra nerede olmayı hayal ediyorsunuz?

-Her firmanın belli hedefleri vardır. Biz Ordu’ya katma değer sağlamayı amaçlıyoruz. Daha fazla aş daha fazla iş. Türkiye’de firmaların ortalama ömrü Koç ve Sabancıları saymazsak bir buçuk yıl. Yeni iş alanları ve yeni dönüşümlerle yeni ekoller yaratmalıyız. Geçen jenerasyon sadece Ordu ve Giresun’a ürün satmayı başarı sayarken şimdiki kuşak ABD’ye ulaştı bile. Hayalimiz daha fazla ülke.

DÜNDEN BUGÜNE TOPKAYALAR…

Ordu’da ticaret deyince akla gelen ilk ailelerden biri Topkayalar. Şimdilerde üçüncü kuşakla temsil edilen aile için yıllarca en önemli erdem “güven inşa etmek” olmuş. 1960’lardan itibaren bölgenin “geleneksel kaynakları” üzerine konumlanan ailede, ilk kuşağın ticaret erbabı isimleri Mecit ve Salih Topkaya, o günkü koşullarda ilçelerden aldıkları fındığı Tahıl Pazarı’nda satarak yola çıkmışlar. Aslında Ordu için bilinen en eski ticaret yöntemi olan “manavlık”tır bunun adı. 1980’lere gelindiğinde ikinci kuşak Zafer, Murat ve Turhan Topkaya ile gıda toptancılığına geçiş başlamış. Tarıma dayalı ekonominin göstergeleri olan un, kepek, yem toptancılığı ve bayilikleri ile geçen 20 yıllık yeni süreçte milenyumla birlikte yeni dinamiklere paralel yumurta üreticiliği faaliyetlerine geçilen bir dönem başlıyor ki zaman içinde çevresel sorunlar nedeniyle mevzuata uygunluk sağlanamadığından içinde yine yumurtanın olduğu bir başka yola doğru evriliyor Topkayalar’ın ticareti. 2014 yılı ile birlikte yumurta paketleme işine başlıyorlar. Şu anda Topkayalar Yumurta adıyla bölgenin en büyük paketleme ve dağıtım firmalarından biri olarak faaliyet gösteriyor.